Ölümsüzlüğünün 100. Yılında Lenin yolumuzu aydınlatıyor

Sarsılıyordu dünya dört bir yandan burjuvaziye karşı koyuşun uğultularıyla. Sonra bir gün çatladı dünya, gök gürültüleri sardı her yanı, kızıla boyandı yeryüzünün bir bölümü. Lenin önderliğinde orak çekiçli kızıl bayrağı emperyalizmin burçlarına dikip sosyalizmin müjdecisi oldular. Ve zafer naralarını haykıran, Petersburg Sovyet’inde, Sovyetlere can veren Bolşeviklerin öğretmeni Lenin’di, yol gösterici, yoldaşımız. İlk kez onun önderliğinde zulmü yendik onunla, sömürüyü yendik.

21 Ocak 1924’te ölümsüzleşen proletaryanın önderi Vladimir İlyiç Ulyanov, ölümsüzlüğünün 100. yılında yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

 “Her günün tüm 24 saati boyunca devrimle uğraşan, düşünen ya da sadece ve sadece devrimi hayal eden başka hiç kimse yoktur. Böyle bir adamla ne yapabilirsiniz?” (F. Dan)

Leninizmin güncelliğini koruduğu günümüzde yaşana tüm tıkanıklık ve krizler karşısında çözüm arıyorsak Lenin’i iyi anlamak ve kavramaktan geçmektedir. Lenin karşısında çaresiz kalan Menşevik liderlerden F. Dan söylediğini iyi kavramalıyız.

Lenin dünyayı sarsan bir devrimin lideri olduğu kadar, dünyayı doğru değerlendiren ve bugünde dünyanın yaşadığı kriz ve çatışmalar karşısında yürünecek yolu göstermektedir. O 17 Ekim devrimiyle sadece Çarlık Rusya’sında ezen ve ezilenler kavgasında bir meşale olmadı. Aynı zamanda dünya emekçi sınıflarına kurtuluşa giden yolda önder oldu. Nihai hedef olan komünizme ulaşmada olmasa olmaz olan parti modelini de ortaya koydu.  

Onun önderliğinde gerçekleşen Büyük Ekim Devrimi sadece bir halklar hapishanesi olan Çarlık Rusya’sında değil tüm dünya insanlığı için de yeni bir çağın kapılarında açtı. Onun ‘Emperyalizmin çöküş ve proleter devrimler çağı’ tespiti ve ‘emperyalizmin can çekişen kapitalizm’ olduğunu tespit tüm günceliğiyle devam etmektedir.

Bunun içindir ki Lenin, Marx ve Engels’in geliştirdiği komünist teoriyi geliştirerek, zenginleştirerek, emperyalizm çağına uyarladı. Marx ve Engels’in teorisini geliştirip, çağa uyarlayan Lenin’in bu büyük katkılarıyla Marksist-Leninist teori olarak anılmaya başlandı.

Lenin ezilen proletaryanın kendi kurtuluşuna yürüyeceği yolun tartışmasız önderi oldu, olmaya devam ediyor… 

21 Ocak 1924 Moskova Nazım Hikmet

Nazım Hikmet, otobiyografik romanı Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim Moskova’da 21 Ocak gecesi yaşananlara dair tanıklığını anlatıyor

“Şehir kış gecelerinden birini daha yaşıyor. Kıyametin kopacağından haberi yok. Yalnız Moskova’nın değil. Paris’in, New York’un, İstanbul’un, Singapur’un, Pekin’in… Yeryüzündeki bütün şehirlerin haberi yok bundan. Yeryüzünde birkaç kişiden başka hiçbir kimsenin… Yeryüzünde yakında, çok yakında, 5 dakika sonra başlayacak yeryüzü depreminden haberi yok.

Şanuva Sineması’nın oraya geldik. Bir yerlerde kocaman yüksek tahta avlu kapıları birdenbire açıldı. Yanımızda mı önümüzde mi karşımızda mı fark etmedim. Kamyonlar, adamlar fırladı avlu kapısından. Ve bir feryat işittim. Herhalde bağıran birçok insandı o anda. Ama bana bir tek insan feryat ediyormuş gibi geldi. Işıklı telaşlı upuzun caddeden geceden soğuktan güçlü bir tek insan feryat etti: Lenin öldü!

Sonra neler oldu? Olanları parça parça gördüm. Zaman sırasıyla da değil. Karmakarışık. İşittiklerimi de öyle işittim. Avlu kapısından dışarı fırlayanların elindeki gazeteler kapışıldı. Önümde bir tramvay durdu. Bir anda boşaldı. Bütün tramvaylar durdu. Hepsi boş. Hiçbir şey işitmiyorum. İhtiyar bir adam ağlıyor. Kalpağını çıkarmış göğsüne bastırmış. Dazlak da… Ağlıyor… Kızaklar durdu. Kızaklar bomboş. Sinemalar boşaldı. İçeride yangın çıkmış gibi dışarı fırlıyor kalabalık. Lokantalar da öyle. Evler de. Caddeye boşalıyorlar. Tverskaya Caddesi, gazete satıcılarının etrafında itişen kakışan insan kümeleriyle kaplanıverdi. Bir vatman, tramvayın basamağına oturmuş ağlıyor. Demin gördüğümüz al yanaklı kız ağlıyor. Kerim ağlıyor. Elinde gazete. Ama ben, hiçbir şey işitmiyorum. Bütün gördüklerim uçsuz bucaksız bir akvaryumda geçiyor. Biri düştü yere. Biri daha… Kucaklaşıp birbirleri ardına ağlayanları görüyorum. Ama ses seda yok.

Biri kolumdan çekti. Dönüp baktım, bumburuşuk bir kocakarı. Boyu da çok kısa, gocuklu da. Başını da şalla sarmış. Kolumdan çekiyor. Dişsiz ağzıyla bir şeyler söylüyor, anlamıyorum. Eğildim. Altı yedi yaşlarında bir kız çocuğunun sesi. Altı yedi yaşlarında bir kız çocuğunun korkusuyla soruyor: Lenin mi ölmüş? Başımı sallıyorum. Ölmüş demek. Haç çıkaracağını sanıyorum. Ama çıkarmıyor. Kolumu bırakıyor: Yazık oldu bize. Tekrarlıyor: Yazık oldu bize, yazık oldu bize, yazık oldu bize.

Ses kalınlaşıyor, büyüyor, büyüyor, boyuna genişliyor. Masal şişesinden çıkan dev gibi. Sonra ansızın kayboluyor. Ve ben ansızın işitiyorum. On kişinin, hatta belki daha çok, yirmi kişinin bir arada hıçkırdıklarını dedemi gömdüğümüzde işitmiştim. Ve yüz kişinin hıçkırdığını işitmek olur. Ama bütün bir şehrin bir tek ağızdan hıçkırması! Bu sesi beş on dakikadan fazla işitemiyorsun. Ya da işitiyorsun da, sinirlerini, aklını fikrini korumak, delirmemek içgüdüsüyle işitmez oluyorsun. Ve kulağına sağdan soldan, önden arkadan artık o ses değil, bir başına ağlamalar geliyor…”

(Nazım Hikmet, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim)

Önceki İçerikAlmanya Neonazi planlarına karşı sokaktaydı
Sonraki İçerikÖzak Tekstil işçilerinin sendikal hakları için başlattıkları direnişi Urfa’adn İstanbul’a taşıdı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz