GAZİ KATLİAMINI UNUTMA , UNUTTURMA

Gazi Katliamını Unutmadık Unutturmayacağız!

İçinde geçtiğimiz 6 Şubat’ta Maraş merkezli yaşanan depremi faşist sistemin ‘asrın felaketi’ dediği halklarımıza yaşatılan aslın katliamını tüm acılarının sürdüğü bu günlerde Mart’ı karşılıyoruz. 

Mart ayı ülkemiz tarihinde önemli bir dönemi kapsamaktadır. Direnişler, katliamlar ve darbelerin yaşandığı bir aydır. 12 Mart, 1971 Askeri Faşist Darbesi’nin, Gazi- Ümraniye 16 Mart İstanbul üniversitesi katliamları. 12 Mart 1971 Askeri faşist darbesi ve sonrasında devlet her dönem yükselen toplumsal mücadele ve meydanlarda yükselen demokrasi özgürlük sloganları karşısında gündeme faşist katliam ve darbeler olmuştur. 12 Mart darbesinde de başta toplumsal mücadelenin başını çeken 71 devrimci çıkışın öncüleri olmak üzere işçilere, emekçilere, aydınlara ve gençlere yönelik tam bir kıyım başlatıldı. Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı ve ardinda Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam sehpasında; Mahir Çayan ve onlar Kızıldere’de, Sinan Cemgil ve arkadaşları Nurhak dağlarında; İbrahim Kaypakkaya işkencede katledildiler.

Darbelerle yetinmeyen egemen güçler, sonraki yıllarda başta devrimci güçler olmak üzere Kürtlere ve Alevilere, gençliğe ve haklarını talep eden herkese yönelik baskı ve katliamlar sergilediler. Maraş katliamı, Çorum, 16 Mart İstanbul üniversitesinde çıkan devrimci öğrencilere yönelik katliam düzenlendi. Kuşkusuz ki bunlar sadece yapılan kitlesel katliamlardı. Gerek devletin ve Emperyalist güçlerin NATO bünyesinde toplumsal mücadeleye karşı her ülkede oluşturulan kontr-gerilla örgütlemeleri ve onların besleyip büyüttüğü, yönettiği faşist çeteler eliyle her alanda saldırı ve katliyamlar düzenlediler.

İşte bu tarihe denk gelmektedir 12-13 Mart 1995’te düzenlenen Gazi katliamı. Gazi mahallesi bir çoklarınca bilinmese de o güne kadar, devlet açısında çok iyi bilinmekteydi. Sol devrimci muhaliflerin yoğun olduğu ve İstanbul’un gece kondu mahallelerinden birisiydi. Daha çok ekmek kavgası için ağırlıkla Sivas ve Dersim ’den İstanbul’a göçmüş, Alevi emekçi kesimin hayata tutunmaya çalıştığı bir mahalleydi. O güne kadar bırakın Türkiye’yi, İstanbul’da yaşayanların birçoğunun Gazi Mahallesi’nden haberi yoktu.

12 Mart 1995 akşamı şampiyonluk yarışındaki Galatasaray, Gaziantep deplasmanında 2-1 yenik durumdaydı. Mahallenin bütün kahveleri doluydu. Heyecanlı bağırışlar, tezahüratlar, şakalaşmalar, kahkahalar sokaklara taşıyordu. 

İşte o günü, kontr-gerillanın Gazi Mahallesi’nde düzenlediği kanlı bir provokasyonla kahvehaneleri tarayarak Alevi dedesi Halil Kaya’nın öldürülmesi sonrasında Gazi halkının sokaklara dökülerek saldırıyı protesto etmesine polisin uzun namlulu silahlarla, panzerlerle karşılık vermesiyle Gazi katliamını gerçekleştirdiler.

Gazi’de devam eden olaylar 14 Mart’ta Maltepe Gülsuyu ve Ümraniye 1 Mayıs mahallelerine (Mustafa Kemal Mahallesi) sıçradı. Ümraniye’deki olaylarda da 5 kişi hayatını kaybetti. Ankara’da düzenlenen protesto gösterisinde 36 kişi yaralandı.

15 Mart’ta komitenin taleplerinin kabul edilmesi üzerine sona eren olaylarda 22 insanımız hayatını kaybetti. Yüzlerce gösterici yaralandı, yüzlercesi gözaltına alındı.

12 Mart Gazi katliam ve ayaklanmasının üzerinden 28 yıl geçti. 28 yıl boyunca Gazi halkının yaraları sürekli kanamaya devam etti. Katliam unutturulmaya, Gazi halkının adalet istemi yok edilmeye çalışıldı bugüne kadar. Açılan komik davada Gazi halkına 5 yıllık eziyet çektirildi. Ve son olarak Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında Gazi halkına bir kurşun da “tarafsızlığı” ve “bağımsızlığı” ile övünen yargıdan geldi.

Evet, Gazi bu ülkenin tarihinde ne ilk katliamdı ne de son olacak. Egemenler, sömürü sistemlerinin idamesini sağlamak için oluşturdukları ordularla, polislerle, paramiliter kuvvetleriyle, kontr-gerilla güçleriyle emekçi halklara karşı sayısız provokasyon ve katliam düzenlemişlerdir. Toplumsal mücadelenin yükseldiği veya güçlü olduğu an ve yerlerde emekçi halkları sindirmek, korkutmak, örgütlülüğünü dağıtmak için ihtiyaç duydukları bu saldırılarda, asıl suçlu olan, her zaman için egemenler ve onların egemenlik aracı olan devletlerdir. Ancak egemenler, “demokrasi” elbisesine uygun olarak, katliamda kullandıkları uşaklarından birkaçını, oluşturdukları göstermelik mahkemelerde “yargılayıp” cüzi miktar­larda cezalar vererek, olanağı varsa beraat ettirerek, sorumluluğu kendi üstlerinden ve devlet mekanizmalarından atmak isterler. Tıpkı Sivas, Suruç, Ankara ve Kürt halkına karşı işlenen katliam ve soykırımlar gibi vb. Açılan davalardaki duruşmalar, genelde trajikomik bir tiyatro oyununa dönüştürülür. Ve genellikle bu duruşmaların her biri, katliamın gerçek sebeplerinden biri olan emekçi halkları terörize etme amacına paralel olarak hayata geçirilir. Sonu başından belli olan davada her şey, bir işkence unsuruna dönüştürülür. Gazi Katliamı Dava Duruşmaları, işte tam da böyle bir oyunun sahnelendiği bir tiyatro oyununa dönüştürül­müştür. Egemenler, sadık uşaklarına sahip çıkmış, neredeyse özür dilercesine bir kararla beraat kararı vermişlerdir.

Ancak bu sahnede her zaman için göz ardı edilen-edilmeye çalışılan birileri daha vardır ki onlar, bu duruşmalarda asıl kararı verecek olan, kararı hayata geçirecek olanlardır. Emekçi halklar ve onların devrimci öncüleridir bunlar…

Tarih sahnesinde; emekçi halklara karşı işlenen hiçbir katliam, hiçbir suç, Gazi Katliamı Davası Oyunu’ndaki son perdede olduğu gibi sonuçlanmaz. Tarih sahnesinde son perde, her zaman, işlenen tüm suçların, cinayetlerin, katliamların emekçi halklara verildiği sahnedir. Bu sahneyi hep birlikte görecek ve yaşayacağız.

10 Mart 2023

Önceki İçerikANKARA’ DA 8 MART EYLEMLERİ
Sonraki İçerikAVCILAR’DA DEPREM EYLEMİ