84 ÖLÜM ORUCU ŞEHİTLERİNİN MEKTUPLARI

Güzeldir canımın canı güzeldir verebilmek

Sevdamızın görkemli diliyle milyonlara bilincimizi

Güzeldir canımın canı güzeldir verebilmek

Açlıklarda ölümü gözlerken milyonlara sevincimizi

Dört can toprağa düştü de kavga burada bitti mi?

Dört can toprağa düştü düşmesine ama yürek düşmedi. Kavga sürüyor, yürek kavgayı sürdürüyor. Direniyor, direnecek!

Ne zamana kadar mı? Yeryüzünü ve gökyüzünü fethedene kadar.

Özgürlük bu köhnemiş zindanları yıkana, uluslar özgür olana, sömürü, açlık yeryüzünden kalkana, işkence, baskı yok olana kadar. Tüm insanların el ele, renk renk çiçeklerden bahçelerde özgürlük ve barış türküleri söylemesine kadar.

Toprağa düşen dört can mı? Onlar bu kavgada, yeni bir dünya kurulana kadar hep yaşayacak.

Emperyalizme ve faşizme karşı mücadelede namluya sürülmüş bir mermi, bir toprak işgalinde coşku, bir grevde sınıf kini…

Bir boykotta kararlılık, bir gösteride özgürlük sloganı, işkencede direnç̧ olacak.

Zulme karşı olan her insan, kırmızı karanfiller olarak onları yanlarında bulacak.

Mutlaka ama mutlaka zulme, haksızlıklara, adaletsizliğe her karşı koyuşta onlar bir kez daha anılacak!..

ABDULLAH MERAL

“Yoldaşlar

Bugün Ölüm Orucu gönüllüsü olarak mücadelenin bir başka biçimini yerine getirmenin gururu ve sevinci içindeyim. Bu konuda, görev alırken hiçbir tereddüttüm olmadı, olamazdı. Çünkü gelinen sürecin özelliği, (…) böyle hareket etmemizi gerektiriyordu. Hareketle bütünleşmiş, ona gönül vermiş, onun saflarında mücadelenin birçok aşamalarından geçmiş bir militanın ölümü seve seve göze alması kadar kutsal, doğal bir şey olamaz.

Devrimci mücadelede geçmişimizin temeli hareketimiz içinde oluştu. Bunda şu anda ölümü beraberce kucakladığım yoldaşların, hareketimizin stratejisinin büyük payı vardır.

(…)

Hareketimizin ortaya çıkışıyla birlikte yaşadığımız iradi süreç, benim kısa sürede gelişip yetkinleşmeme, kendime ve harekete olan güvenimin artmasına yol açtı.

Bu doğrultuda hareketin saflarında birçok görev aldım. (…)

(…) 1980 Temmuz’unda cezaevine girdim.

Cezaevi bizim için bir çalışma alanı olduğu için, bütün gücümle harekete, yoldaşlarıma yardımcı olmaya çalıştım. Ön saflarda olmayı, bu uğurda gerekirse ölmeyi ilke edindim.

12 Eylül’ün çetin şartlarında Alemdağ, Metris, Hasdal, Sultanahmet ve en sonunda Sağmalcılar‘da hareketimizin düşüncesiyle bütünleşerek yaşamaya, örnek biri olmaya, arkadaşlarımızın gelişimini, kendi gelişimimi sağlamaya çalıştım. Ama kendi gelişmemin hiçbir zaman yeterli olmadığını aklımdan çıkarmadım. Bunda önder arkadaşlarımın ve hareketimin çalışma tarzının büyük payı olmuştur.

Nihayet dört yılda bugünlere kadar geldik. 12 Eylül önemli bir dönem. Birçok dişlileri var. Bu dişlilerin hangisine kimlerin takıldığını iyi bilmemiz ve bu dönemden alnımızın akıyla çıkmamız gerekiyor. Bu, fedakarlıkların en büyüğüne, ölümlere, yokluklara katlanmamız demektir. (…)’ın cezaevlerindeki siyasi tutsakları teslim almasını engellememiz gerekiyor. (…) Kitlelere güven vermemiz gerekiyor. İşte bu amaçla, (…) 13 Nisan’da başlayan süresiz A. G. sonundaki Ölüm Orucuna gönüllü olarak katıldım.

Bu yüce görevde tereddüt edenler, bizlerin varlığıyla bu tereddütlerini silip atacaklardır. Devrim bayrağını zindanlarda da olsa oligarşinin ölümcül noktalarına dikmek için daha fazla kızıllaştıracağız.

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ

YAŞASIN DEVRİMCİ SOL 

KAHROLSUN FAŞİZM 

Abdullah Meral 

24.5.1984”

“(…)

BABA ve ANNECİĞİM

(…) Dışarıda olduğu gibi içeride de devrimci mücadelede ön saflarda yer almaya çalıştım.

(…) Bu kararlı ve kaçınılmaz mücadelede ölümü seve seve göze alanlardan biri de ben oldum. Görevimi hiçbir tereddüt göstermeden kabul ettim. (…) (…)

Ben ve arkadaşlarım şuna inanıyoruz ki, bazılarımız ölecek ama bizlerin yerini alacak binlerce yoldaş çıkacak. Devrimci mücadelenin ivmesi şehitlerin kanı, canıyla her zaman yükselmiş ve destanlaşmıştır.

Böyle onurlu ve Türkiye devrimine seve seve canını veren bir yakınınız olduğum için her zaman gurur duymalısınız. (…)

Bizler ölmeyeceğiz, yine sizlerle beraberiz. Alınterinizin aktığı her yerde, tarlalarda, bahar günlerinin yeni filizlerinde, yeni doğan çocukların isimlerinde beni ve bizleri bulacaksınız. Bundan iyi yaşamak olur mu?

Yokluğuma ebetteki çok üzüleceksiniz çünkü sizleri çok seviyorum. Sizler de beni seviyorsunuz. Bu sevgiye layık olmaya çalıştım.

Kendinize fazla eziyet etmeyin. Geride kalan birçok oğullarınız var, can yoldaşlar var, onlar sizlerle, bizlere layık bir şekilde beraber olacaklardır.

Biz kara bir toprak gibi verimli devrim tarlasına düşen tohumlarız. Birçok filizlerimiz olacak. (…)

Kızım Gonca Kurtuluş, henüz küçük, büyüyünce babasının niye ölüme gittiğini çok iyi anlayacak.

Onun bizlere layık bir insan olarak yetişmesini sağlayın. Yoz düşüncelerden etkilenmesin.

Onu (…) emanet ediyorum.

(…)

Çok sevdiğim köylülerime, yakınlarıma doya doya selamlarımı iletirim. En samimi selam ve duygularımla hepinizi kucaklarım. Elveda.

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ

YAŞASIN KÜRT-TÜRK HALKLARININ KURTULUŞ MÜCADELESİ

KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN MÜCADELEMİZ

29 Mayıs 1984 Sizleri ve halkını çok seven Abdullah Meral.”

HAYDAR BAŞBAĞ

“YOLDAŞLAR

Hareketimizin, tarihsel bir görevi daha, geçmişine layık bir şekilde yerine getirme çabasının, (…)’in en iğrenç saldırılarının ördüğü barikatları parçaladığı günlerdeyiz.

Sevinerek belirtmeliyim ki, bu çabada bana da görev verildi.

Onlarca şehidiyle Türkiye halklarının tartışmasız önderi olduğunu dosta düşmana kanıtlamış (…)’un bir militanı olarak, bu görevin gereğini yerine getirmenin bundan daha iyi bir yolu olmadığına inanıyorum.

Bu görevi yerine getirmenin büyük bir coşku, kararlılık, fedakârlık gerektirdiğinin bilincindeyim. Aksinin ise ihanet olduğuna inanıyorum. Göstereceğim en küçük tereddüttün bugüne kadar yaşadıklarımın inkârı, omuz omuza mücadele ettiğim ve bugün halkın ruhunda, bilincinde, kalbinde yaşayan yoldaşların anısına ihanet olduğunu söylemeliyim.

Bugüne kadar yaşadıklarımdan sonra şunu belirtmem gerek. Tereddütle ihanet arasındaki çizgi sanıldığı kadar kalın değildir. Bunu hem kendi yaşamımdan hem de ihanetini nefretle karşıladığım geçici yol arkadaşlarının acı sonlarından biliyorum.

Geride kalan yoldaşlarımın bundan sonra da büyük bir coşkuyla bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini zafere ulaştırmak için savaşacaklarına, M-L bayrağını şerefle taşıyacaklarına, mücadeleyi bırakacağımız yerden zafere kadar sürdürmede kahramanca davranacaklarına inancım sonsuzdur.

Bu duygularla hepinizi coşkuyla, saygıyla kucaklarım.

29 Mayıs 1984 HAYDAR BAŞBAĞ” 

“Sevgili G…

Sana son kez yazmanın ama yaşadığın sürece birlikte olacağımızın inancı, biraz da buruk tadı içindeyim. Daha önce de böyle bir günde sana yazabileceklerimi düşünmüştüm. O zamanlar yazılabilecek çok şeyin olduğuna inanıyordum ama yazacaklarım senin bilmediğin ya da yaşayıp hissetmediğin şeyler olmadığından, uzunca yazmanın gereğine inanmıyorum.

Bugüne kadar aramızdaki ilişkiler beni hep sevindiren, onurlandıran, mutlu eden bir düzeyde sürdü. Bunda ikimizin de aramızdaki ilişkiyi olması gereken şekilde sürdürme bilinç ve kararlılığının rolü yadsınamaz. Bugünden sonra da aynı anlayış, inanç ve kararlılık içinde yaşamını sürdürmeni istiyorum.

Bunun dışında söyleyecek bir şeyim yok. Bunu söylerken, aramızdaki duyguların anlamını, önemini yadsımıyorum. Tersine, onların güzelliğini değerini ikimiz de yaşadığımızdan yeniden anlatmak gereksiz olacak.

Bugüne kadar ikimize karşı görev ve sorumluluklarını büyük fedakarlıkla yerine getiren ailelerimize durumu anlatmak, onları teselli etmek görevi de sana düşüyor. Bunun için yeterli zamana, bilince sahip olduğuna inanıyorum. Ülkeme, halkıma, yoldaşlarıma karşı sorumluluğumu yerine getirirken ki duygu ve düşüncelerimi onlara anlatmak, onların beni anlayışla karşılamalarını sağlamak göreviyle yüz yüzesin.

Bir devrimcinin ailesine, eşine, yoldaşlarına, halkına ve ülkesine yapabileceklerini, yapması gerekenleri, kapasitem ve yeteneklerim oranında yerine getirmeye çalıştım. Bugün de bunlardan en anlamlısını gerçekleştirmek istiyorum. Başaracağıma inanıyorum.

Bu inanç ve duyguyla seni, aile fertlerimizi hasretle kucaklarım. Hoşçakal canım.

29 Mayıs 1984 Haydar Başbağ”

MEHMET FATİH ÖKTÜLMÜŞ

“CANIM YOLDAŞLARIM

(…)

Ölüm Orucu gibi bizim için yeni olan göreve istekle talip olurken, tam bir içtenlikle gönüllü olduğumu bilmenizi isterim. Ve bütün yoldaşların da kendilerini aynı duygularla önerdiklerini biliyorum. (…) Önümüzde mücadelenin zor koşullarını düşündükçe şu an ölüm en kolay seçim. Ama bu seçimde kendimi kurtarma gibi bir düşüncemin olamayacağını da (aslında söylemem bile yersiz oldu) bilirsiniz. Bu eylemin kendi özelliği mücadeleyi ölümle birleştirmekte, yoksa hiçbir (…) mücadeleyi ölümle değiştirmez. O devrim, halk ve örgütü için şanlı mücadelesinde en uzun süre ayakta kalarak yaşamayı bilirken, gerektiğinde de ölümü seve seve kucakla- malıdır. Yeter ki, mücadelede, ölümde (…) örgütümüzün yürüttüğü mücadelenin bir parçası olsunlar (…) şu anki mücadelemizde üzerime düşen Ölüm Orucuna katılma bölümünü örgütümüze layık olarak yerine getireceğimden mutluluk duyuyorum.

(…)

(…) Türkiye devriminin geleceğini tayin edecek büyük günde aranızda olacağımızı ve hep birlikte engin bir sevgi ve coşkuyla yumruklarımızı sıkıp ant içtiğimizi düşündükçe içim içime sığmıyor; coşuyor, coşuyor, coşuyorum.

(…)

Devrim, sosyalizm ve sınıfsız (…) toplum yolunda üstümüze düşen görevi yerine getirmekten mutluluk duyuyorum. Hepinizi, önümüzdeki çetin kavgada başarılı ve zafer dolu mücadele günleri dileğiyle kucaklarım.

30 Mayıs 1984 MEHMET FATİH ÖKTÜLMÜŞ

HASAN TELCİ

“ARKADAŞLAR

Başta bir konuya değinmek gereğini duyuyorum. Özellikle bizler farklı kökenlerden gelen insanlar olup, bizleri mücadele içerisinde birbirine bağlayan bağlar aynı ideolojiyi paylaşmış ve aynı hareket altında, gelişen sınıf mücadelesi içerisinde yer almamız oluşturur. Bu mücadele içerisinde hepimiz sorumluluğumuz ölçüsünde kendimizi yetkinleştirmeye, eksik ve zaaflarımızı gidermeye çalıştık. Küçük burjuva zaaf ve eksikliklerimizi giderme ve bir anlamda daha yetkin birer devrimci olarak yaratma çabalarımız içerisindeyken bile hareketimizin gelişmesi ve onun çıkarlarını ön planda tutmak anlayışıyla hareket ettik. Ben bugüne kadar küçük burjuva tutkulara yer vermeden amaçlarımıza ulaşmanın özverili çalışmanın ürünü olabileceği bilinci ve inancıyla hareket ettim. (…)

(…)

12 Eylül (…) koşulları (…) biz siyasi tutuklular ile (…) arasında cezaevlerinde sürekli bir mücadeleyi gündeme getirmiştir. Bu süreçte, bizlere yönelik saldırıların salt fiziki nitelikte olmadığı gibi gelip geçici de olmadığı hareketimiz tarafından tespit edilmiş buna uygun politika saptanmıştır. Biz bu politikayı kendimize rehber edindik.

Nitekim hayatın her alanında estirilen terör, kısa vadede cezaevine yansımıştır. Bugüne kadar var olan askerleştirme politikalarını bizlere karşı sistemli olarak gündemde tuttukları bir sürece girdik.

(…)

(…) Süreç bizi büyük bir tarihsel görevle karşı karşıya getirmiştir.

Bugün insanlık onurumuza yönelik saldırılar yoğunlaşırken, siyasi haklarımız gaspedilmiş durumdadır. Ve gelinen noktada, gündeme sokulan tek tip elbise uygulamasının taşıdığı ciddiyet bu konuda bir hesaplaşmayı zorunlu kılmıştır.

(…)

Ben (…) başta hareketime ve halkıma karşı sorumluluğumun bilinci içinde, bana verilen tüm görevlerimi layıkıyla yapmaya çalıştım. İşte şu an yaşam, (…) yine karşı karşıya getirdi bizleri. Ve bu savaşı kazanacağımız inancıyla hareket ederek ölümümüz pahasına savaşımızı sistemli kıldık ve değerli yoldaşlarımla Ölüm Orucuna başladık. Böylesine şerefi, onurlu bir görevin bana verilmesini inançla karşılarken, bu kararımda hiçbir tereddüt ve karamsarlığa yer vermeden, tarihsel bir görevi yerine getirdiğim bilinciyle, ölümü coşkuyla kucaklayacağım. Ve son sözüm olarak da, tüm yoldaşlarıma şunu bir kez daha hatırlatmak isterim: Bu mücadele içinde bizler ne ilk, ne de son olacağız, hepimiz onurlu kavgamızda karşılaşacağımız güçlükleri göz ardı etmemeliyiz, kendimizi buna göre hazırlamalıyız.

YAŞASIN ÖLÜM ORUCUMUZ!

KAHROLSUN FAŞİZM, YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

9 Mayıs 1984 Hasan TELCİ

“CANIM ANNECİĞİM VE KARDEŞLERİM

(…)

Şu an kendi özgür irademe ve inancıma dayanarak vermiş olduğum kararın ciddiyetinin benim açımdan ne kadar önemli olduğunu bilmenizi istiyorum. (…) Ben ve arkadaşlarım, 29 Mayıs 1984 tarihinden itibaren Ölüm Orucuna başladık.

Ben bu kararı alırken, insanlığa karşı sorumluluğumun ve insanlık onurunun yüceliğinin bilinci içerisinde hareket ediyorum.

Böyle bir görevle bana ve tüm tutuklu arkadaşlarıma yönelik baskılara, yasaklara son verilmesi için ölümü coşkuyla kucaklıyorum. Ölüme giderken hiç tereddüt etmedim. Çünkü mücadele içerisinde tek ölen ben olmayacağım. Bizler ne ilkiz ne de son olacağız. Mücadelemiz içinde Türkiye halk(…)nın kurtuluşu için yığınla yoldaşımızı şehit verdik ve vereceğiz de. Şu an benim ardımdan gözyaşı dökmek değil, yaşamımı ve onurumu (…)‘ın çizmeleri altına aldırmayan hareketimden dolayı gurur duymalısınız.

Anneciğim, bu size kalemimden çıkan son sözler, inancımı ve coşkumu simgelemektedir. Ve sizlere olan sevgimi de yaşamımda hep taşıdım.

(…) Sizlere özgür yarınlar temenni eder, seni, ağabeyimi ve kardeşlerimi özlemle öperim. Hoşçakalın.

30 Mayıs 1984 Oğlunuz Hasan TELCİ

KY: Direniş Ölüm ve Yaşam Kitabı

Önceki İçerik84 ÖLÜM ORUCU ŞEHİTLERİ KAVGAMIZDA YAŞIYOR
Sonraki İçerikYaşasın şanlı 15-16 Haziran başkaldırısı