Cumartesi Anneleri, 1057. hafta eylemini saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda Ömer Çetin, Ahmet Güler, Sait Şen, Beşir Baskak, Abdullah Güler ve Ahmet Güler için adalet talebiyle yaptı. Basın açıklamasında 50 yıla yakındır süren çatışma ve şiddet ortamının çok sayıda can kaybına, ağır insan hakları ihlallerine ve toplumsal yıkımlara neden olduğuna dikkat çekilirken “Zorla kaybetmeler, bu çatışmalı sürecin en acımasız uygulamalarından biri olarak karşımıza çıktı” ifadeleri kullanıldı.
Ayrıca yıllardır hakikat ve adalet talebiyle birlikte barış taleplerini dile getirdiklerini belirtirken “Barışın yolunun hakikatten, hakikatin yolunun adaletten geçtiğini biliyoruz. Ancak geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma iradesiyle kalıcı bir toplumsal barışın mümkün olabileceğine inanıyoruz” denildi.
Açıklama Ömer Çetin, Ahmet Güler, Sait Şen, Beşir Baskak, Abdullah Güler ve Ahmet Güler için adalet talebinin yinelenmesi ve devletin evrensel hukuk normları içinde hakaret etmek zorunda olduğunu hatırlatılarak son buldu.
Ne olmuştu?
1993 yılı Haziran ayının bir akşamında, havadan ve karadan gerçekleştirilen bir operasyonla yüzlerce asker ve korucu Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Özbaşoğlu köyünü bastı. Tüm köylüler köy okulunun bahçesinde toplandı. Gözaltına alınan köylüler, okulda iki gün boyunca sorguya çekildi, işkenceye maruz bırakıldı.
Köylülerden Ömer Çetin, askerler tarafından gözaltına alınarak karakola götürüldü. Daha sonra evine getirilerek arama yapıldı. Aramada herhangi bir şey bulunamayınca, askerler Ömer Çetin’i “Konuşmazsan eşini çıplak şekilde köyde dolaştıracağız” diyerek tehdit etti. Bu tehdit üzerine evin balkonundan atlayarak kaçmaya çalışan Ömer Çetin, askerler tarafından silahla tarandı ve ağır şekilde yaralandı.
Aynı gün Ömer Çetin, Ahmet Güler, Sait Şen, Beşir Baskak, Abdullah Güler ve Ahmet Güler, gözleri bağlı şekilde “ifade verecekleri” gerekçesiyle askerler tarafından götürüldü.
Birkaç gün sonra ağır yaralı halde köye dönen Ahmet Güler, gözaltında yaşananları şöyle anlattı:
Ömer Çetin ve benimle aynı isme sahip Ahmet Güler’i köy yakınlarında infaz ettiler. Ardından beni, Sait Şen, Beşir Baskak ve Abdullah Güler’i buğday tarlalarının olduğu dağlık bir alana götürdüler. Bizi bir çukura attılar. Ben otururken silah sesleri geldi, arkadaşlarım üzerime düştü. Bir de bomba attılar. Kendime geldiğimde köye döndüm ve olanları anlattım.
Ahmet Güler’in anlatımı üzerine bölgeye giden aileler, yakınlarının hunharca öldürülmüş bedenlerine ulaştı. Ölülerini dini vecibeleri yerine getiremeden gizlice ve toplu bir biçimde defnettiler. Olayın ardından köylüler zorla yerlerinden edildi, farklı şehirlere göç etmek zorunda kaldılar.
Ahmet Güler, 24 gün boyunca hastanede tedavi gördü. Sol kolu sakat kaldı ve hâlâ bedenini tam olarak kullanamıyor. Olayı tüm ayrıntılarıyla anlatmasına rağmen, hiçbir adli işlem başlatılmadı.
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Pierre Sane, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’e bir mektup göndererek olayın araştırılmasını talep etti. Ancak hukuki bir süreç işletilmedi.
Aileler, gömüldükleri yerden yakınlarının bedenlerini çıkarabilmek için 19 yıl boyunca uygun koşulların oluşmasını bekledi. 2012 yılında Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında yapılan kazıda, üç kişiye ait kalıntılar bulundu. Elbiselerinden Sait Şen, Beşir Baskak ve Abdullah Güler teşhis edildi. İkinci kazıda ise Ömer Çetin ve diğer Ahmet Güler’e ait kemiklere ulaşıldı.
Kimlik tespitlerinin ardından kemikler savcılık tarafından ailelerine teslim edildi. Aileler, kayıplarını 19 yıl sonra dini törenle defnetti.
Ancak 32 yıldır bu ağır insan hakları ihlaliyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı. Suçun failleri yargılanmadı, ailelerin hakikati bilme ve adalete ulaşma hakkı sistematik olarak engellendi.