Filistin sorunu, sadece bugünün değil, bir asrı aşan sömürgeci planların ürünüdür. 1917’de İngiliz emperyalizminin yayınladığı Balfour Deklarasyonu, siyonist yerleşimcilere Filistin topraklarında “yurt” vaadi vererek bölgenin kaderini değiştirdi. Bu deklarasyon, emperyalizm ve Siyonizm ortaklığının ilk adımıydı.
1948’de İsrail’in kuruluşu, Filistin halkı için Nakba (Büyük Felaket) demekti. Yüzbinlerce Filistinli zorla evlerinden çıkarıldı, köyleri yakıldı, bir halk sürgün ve işgal altında yaşamaya mahkûm edildi. 1967’deki Altı Gün Savaşı ile işgal daha da genişledi; Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs doğrudan askeri denetim altına alındı.
Bugün Filistin’in büyük bölümü parçalanmış durumda. Gazze Şeridi ise 18 yıldır dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak abluka altında tutuluyor. Bu tarihsel gerçekler, Gazze’de bugün yaşanan soykırımı anlamanın temelini oluşturuyor.
7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail, emperyalizmin desteğiyle Filistin halkına karşı topyekûn bir soykırım yürütüyor. Bombardımanlar, yıkımlar, zorunlu göçler yetmezmiş gibi açlık da bir silah olarak kullanılmakta. Halk sistematik biçimde yiyecek ve ilaçtan mahrum bırakılıyor, açlıkla teslim alınmaya çalışılıyor.
Birleşmiş Milletler dahi 22 ay sonra Gazze’de kıtlık, tüm şeritte ise açlık krizi ilan etmek zorunda kaldı. Açlıktan ölümlerin sayısı her geçen gün artıyor. Ölenlerin çoğunluğunu ise çocuklar oluşturuyor. Dünyanın gözü önünde yaşanan bu vahşet tablosu, emperyalist haydutların ve Siyonist İsrail’in Filistin halkına karşı sürdürdüğü acımasız savaşın göstergesidir. Artık bu katliamcıların gözünde işgal ve soykırım yalnızca bombalarla değil, açlıkla da sürdürülmekte, açlık bir silaha dönüştürülmektedir.
On binlerce insanın katledildiği, yüz binlercesinin göçe zorlandığı Gazze’de Siyonizm şimdi de “tam işgal” planını devreye sokmuş durumda. Kuşatılan Gazze yoğun bombardımanlarla harabeye çevrilmekte ve zorunlu göçlerle halktan arındırılmaktadır. Bu, klasik bir etnik temizlik planıdır.
Bu gözü dönmüşlük karşısında İsrail halkı da her fırsatta sokaklara çıkarak bu soykırım savaşını protesto ediyor. Halkın öfkesi her geçen gün siyonist Netanyahu hükümetine yöneliyor. “Bu savaşı durdurun”, “Soykırımı durdurun”, “Esirleri geri getirin”, “Savaşa hayır” sloganları protestolarda öne çıkıyor.
Siyonist İsrail ve hamisi ABD, Gazze’yi tamamen boşaltma ve işgal planlarını hayata geçirmek için harekete geçti. İsrail Güvenlik Kabinesi 8 Ağustos’ta Gazze kentinin işgaline onay verdi. Netanyahu, açıkça Gazze’nin tamamını işgal etme hedefini dile getirdi.
Plana göre ilk aşamada yaklaşık bir milyon Filistinli güneye sürülecek, kent kuşatılıp yoğun bombardımanlarla kalan yerlerde harabeye çevrildikten sonra işgal edilecek. İkinci aşamada ise Gazze’nin merkezindeki mülteci kampları hedef alınacak.
Bu haydutça plan, Gazze’nin tamamen boşaltılarak Filistin halkının yerinden edilmesini ve toprakların siyonist yerleşimcilere açılmasını amaçlıyor. Oysa İsrail, 1967’den 2005’e kadar Gazze’yi zaten işgal altında tutmuştu. Bugün yaşananlar, bu işgalin daha kanlı bir yeniden üretimidir.
Filistin halkı yüzyıldır emperyalizm ve Siyonizm’e karşı direniyor. Bugün Gazze’de yaşanan soykırım, bu tarihsel mücadelenin yeni bir aşamasıdır. Bombalara, açlığa, zorunlu göçe rağmen Filistin halkı teslim olmadı, olmayacak.
Siyonizm’in vahşetine karşı en büyük yanıt, halkların dünya çapındaki mücadele ve dayanışmasının daha da büyütülmesidir. Gazze yalnızca bir şehir değil, dünya halkları için bir direniş mevziisidir. Bugün emperyalizme ve Siyonizm’e karşı omuz omuza verilen her destek, Filistin halkının direnişini güçlendirmektedir.
Direniş yaşatır, teslimiyet öldürür!