ABD Dışişleri Bakanlığı, Avrupa’da Antifa bağlantılı dört örgütü “yabancı terör örgütü” listesine aldığını açıkladı.
Bu karar, Washington’un uzun süredir sürdürdüğü anti-komünist, anti-sosyalist histerinin yeni bir aşamasını temsil ediyor. Emperyalist haydutlar, kendi iç çelişkilerinden doğan toplumsal muhalefeti “terör” kisvesi altında bastırmayı hedefliyor.
Sisteme Karşı Olan Her Şey ‘Terör’
Açıklamada, Almanya merkezli Antifa Ost, İtalya merkezli Uluslararası Devrimci Cephe, Yunanistan merkezli Silahlı Proleter Adaleti ve Devrimci Sınıf Öz Savunma örgütleri “yabancı terör örgütleri” listesine eklendi.
Bakan Marco Rubio, kararın gerekçesini şu sözlerle savundu:
“Anti-Amerikan, anti-kapitalist ve anti-Hristiyan terörist gruplardan ülkemizi koruyacağız.”
Bu ifade bile tek başına gerçeği açık ediyor: ABD’nin asıl “tehdidi” halkların özgürlük talebi, işçi sınıfının örgütlenmesi ve kapitalist sömürüye karşı çıkan her düşüncedir. “Terör” etiketi, sistem eleştirisini susturmanın ideolojik aracıdır.
Trump Döneminden Biden Dönemine Değişmeyen Gerçek: Solu Bastırmak
Donald Trump yönetimi 2025’te Antifa’yı “iç terör örgütü” ilan etmişti.
Görünürde “kamu güvenliği” için atılan bu adım, gerçekte sınıfsal mücadelenin kriminalize edilmesi, sokak muhalefetinin bastırılması ve devlet şiddetinin meşrulaştırılması anlamına geliyor.
Bugün Biden yönetimi, biçimsel olarak farklı bir söylem kullansa da, aynı devlet aygıtı aynı hedefe yönelmiş durumda: Sermayenin çıkarlarını korumak.
ABD’nin “iç güvenlik” politikası, kapitalist düzenin bekası için solun sistematik biçimde şeytanlaştırılmasına dayanıyor. Antifa, kara listeye alınan ilk örgüt değil — ancak “anti-faşist” bir hareketin “terörist” olarak damgalanması, emperyalist demokrasinin sahte yüzünü açık biçimde ortaya koyuyor.
Anti-Faşizmi Suç Sayan Düzenin İtirafı
ABD’nin bu kararı, yalnızca birkaç örgütü değil, dünya çapında faşizme ve kapitalizme karşı mücadele eden milyonları hedef alıyor.
Bugün Antifa’nın yasaklanması; yarın sendikaların, sosyalist partilerin, halk hareketlerinin baskı altına alınmasının bahanesidir.
“Terör” listeleri, özgürlük arayışını susturmak için kullanılan yasal sopalardır.
ABD’nin küresel çıkarlarına hizmet eden bu siyaset, NATO ülkelerinde de yankı buluyor. Avrupa’daki güvenlik aygıtları, Washington’un belirlediği çizgide hareket ederek, anti-faşist mücadeleyi marjinalleştiriyor ve toplumsal muhalefeti “radikal tehdit” olarak kodluyor.
Gerçek Tehdit Halk Değil, Sermaye Şiddetidir
Dünya genelinde milyonlarca insan savaşlara, yoksulluğa, ekolojik yıkıma ve sömürüye karşı sokaklara çıkarken; ABD yönetimi, bu öfkeyi bastırmanın yollarını arıyor.
Gerçek terör, halkların üzerine bombalar yağdıran emperyalist politikalardır.
Gerçek şiddet, işsizliği, açlığı ve iklim yıkımını yaratan kapitalist üretim düzenidir.
Antifa’ya ve benzeri örgütlere yönelik bu saldırı, sınıf mücadelesinin yükselmesinden duyulan korkunun dışavurumudur.
Sonuç: Antifa Yasaklanamaz, Direniş Susturulamaz
ABD’nin terör listeleri halkların hafızasında bir anlam taşımıyor.
Yoksulluğa, ırkçılığa, emperyalist işgallere karşı mücadele eden hareketleri “terör” olarak etiketlemek, yalnızca sermaye düzeninin paniğini gösterir.
Antifa yasaklanamaz. Anti-faşizm suç değildir.
Gerçek suç, kapitalizmin halkları sefalete mahkûm eden düzenidir.






