Faşist şef Devlet Bahçelinin mecliste DEM’lilerin elini sıkması ve ardinda yaptığı açıklama, çağrılarla ülkemizde Kürt ulusuyla ilgili hızlı bir süreç yaşanmaya başlandı. Kürt sorununun “çözümü” temelinde yaşanan gelişmeler, PKK lideri A. Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli çağrısıyla önemli bir dönemeç almış oldu.
Daha öncede çeşitli vesilelerle bu süreç hakkında silah elde savaşanlar, silahı bırakmakta, bu savaşta barış masasına oturmakta da, bu onun özgür iradesi, tercihi. Ezilen ulusun kendi ulusal kaderi hakkında karar vermekte kendi iradesidir. Ancak ezilen ulusun tercihleri ve yönelimi biz ezen ulus devrimcilerince M-L ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı perspektifi çerçevesinde koşulsuz destektir. Ancak bununla birlikte yaşananlar ve karşılıklı her iki cephedeki gelişmeler ve duruş noktasında dostane uyarı ve eleştirilerimizde ifade etmek, tarihe not düşmek en doğal hakimiz ve görevimizdir.
Asıl konuya dönecek olursak Selahattin Demirtaş’ın son yazısı (“Korkma! Barış”) ve çağrısının üzerinde durmak istiyoruz. Ne yazık ki bu süreçte salt Selahattin değil bazı Kürt siyasetçi ve aydınlar çubuğu olduğundan fazla terste bükmeyi, kendi ulusal gerçekliğini unutup Türkiye sevdalıları olmakta yarışmaktalar.
‘’Büyük Türkiye, Kürtlerinde devleti’’ vb
Öncelikle açık faşizmin yaşandığı koşularda şeriatçı faşist devlet halkın değil bir avuç azınlığın ve emperyalist haydutların devleti, onların sınıfsal çıkarlarının kollayıcı, korucusudur onların temsilcisidir. Onların baskı aracıdır. Cumhuriyetin kuruluşunda günümüze bu devlet baskı, asimilasyon, inkârcılığın, tek millet tek bayrak da somutlaşan ırkçı, tekçi faşist bir devlettir. Halkların ve azınlıkların, emeğiyle geçinenlerin, hergün sokakta, evde işyerinde katledilen tacize uğrayan, kadınların, geleceksızleştırılen gençliğin, tacız tecavüze maruz bırakılan çocukların, yağmalanan doğanın devleti değil. Halkına silah çeken, her türlü vahşeti reva gören, şiddetle kendisini ayakta tutan faşist bir devlettir. Ama asla ama asla halkların devleti değil. Belki bu süreçte Selahattin’in devleti olabilir ama halkların, emekçilerin Kürt halkının, yok sayılan azınlık ve farklı inançların asla devleti değil….
“Hiçbir Kürt Türkiye’nin karşıtı düşmanı olmayacak, güçlü bir devletin bütün Kürtlerin devleti olacak…”
Osmanlıdan Türkiye cumhuriyetin kuruluşu sürecine kadar Kürtler hep hâkim ulusla hareket etiler onun yaninda durdular. Sonuç ayağı sağlam yere basar basmaz kurulan cumhuriyet başta Kürtler olmak üzere tüm azınlıkları, farklılıkları yok sayarak asimilasyon, baskı, kimliğini inkârı ve ilhak etmeyi temel almadı mı.
Kürdistanı işgal eden sömürgeleştiren, onun kimliğini kültürünü yok sayıp Türkleştirmek için yaşattığı vahşeti Selahattin Demirtaş’ta bizim kadar biliyor. Peki bu durmada baskı, asimilasyon altında olan ezilen ulusun kendi hakkını savunması hâkim ulusa düşman olmak mi oluyor, yoksa düşmanına karşı kendisini savunmak mi? Kimliğine, toprağına sahip çıkmak mı?
“Geçen yüzyılın başında Anadolu’daki Müslüman halkların ortaklaşa yürüttükleri Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan yeni cumhuriyet Kürtleri dışlayınca, Kürtler buna tepki olarak isyan hareketlerine giriştiler. 1925’teki Şeyh Said isyanından, son isyan PKK hareketine kadar irili ufaklı 20’den fazla isyanla kendi yönetimlerini, devletlerini kurmaya çalışan Kürtler, bunda başarılı olamadılar.
Bu süre boyunca devlet de tümüyle bir “Türk devleti” şeklinde inşa edildi, güçlü ve büyük bir devlete dönüştü. Kürtler kendi bağımsız devletlerini kuramadılar ama asimilasyona, yok edilmeye karşı da direnip ayakta kalmayı başardılar. Aradan yüz yıl geçti ve Kürtler çeşitli nedenlerle Trakya’dan Anadolu’ya her şehre, her ilçeye dağılıp yerleştiler, buraları yurt edinecek kadar “yerli” hale geldiler.”
Ihsan nerede tutacak, ne diyecek gerçekte zorlanıyor bunları söyleyen HDP eş başkanı ve Kürt ulusunun savunusunu yaptığı, bu uğurda mücadele ettiği için siyasi rehine olarak cezaevinde tutuklanan Selahattin mi?
Özgürlük savaşçılarının her feda eyleminde arkasına aldığı liberalizm ve uzlaşmacıların rüzgârıyla ‘ayar vermeye’ çalışan faşist devlete ve onun işbirlikçi partilerinde önce ‘kınayan’ Selahattin sanırız fabrika ayarlarına dönmüş.
Öncelikle tarih boyunca birçok ulus yürüttüğü ulusal kurtuluş mücadelesinde yenilgiye uğramış, (ki Kürt özgürlük hareketi bodurumda değil) devletleşememiştir. Ama bu durumda kendisini ezen yok etmeye çalışan ezen ulusa intikal etmemiş, yeniden yeniden mücadeleye başlamıştır.
İkincisi Kürtler isteyerek mi Türkiye’nin her yanina dağıldılar? Bölgenin bir sömürgecilikle yönetilmesi uygulanan ulusal baskı bir yana yakılan yıkılan köyler, zorla yerinde yurdunda edilen yoksul Kürt halkı zorunlu olarak topraklarını terk etmiştir. Bu durumu “Kürtler her yere dağıldılar” diyerek ozaman sömürgeci devlete tabi olmasını istemek nasil izah edile bilinir ki? Emperyalist sömürgecilerin masada çizdikleri haritayla Kürt ulusunu statüsüz bırakarak dört parçaya ayırması her halde Kürtlerin tercihi değildi. Ve dört parçanın hangisinde Kürtler toplu olarak bir arada yaşamaktadır? Hakim devlet politikası, sömürgecilik ve Kürt bölgelerine uygulanan baskı işsizlik vb vb nedenlerden dört parçada da yaşadıkları ülkede her yere yayılmışlardır.
“Türklerden ve devletten, devleti de Kürtlerden ve Türklerden ayırmak, ayrıştırmak imkansızlaştı. Bu demografik, kültürel, ekonomik ve siyasi iç içe geçme durumunu Suriye, İran ve Irak’ta göremezsiniz. Oralarda halen bölgesel bir homojenlik söz konusudur. Oysa Türkiye sosyolojisi, bu yönüyle diğer üç ülkeden açık şekilde farklılık gösteriyor.”
Bunu yazan Kürt ulusunun yabancısı olsa anlamak bir yere kadar mümkünde bunu söyleyen Selahattin olunca öyle bakamıyorsun, Suriye’de Şam ve çevresinde ki ilerin varoşlarında yaşayan Kürt nüfusunun yarısı kadardır. Keza Irak’ta Bağdat çevresinde keza durum farklı olmadığı gibi ayni durum İran’da ki Kürtler içinde geçerli. Şimdi bu mantıkla yaklaşacak olursak o zaman dört parçada da Kürtler ezen ulusun bölgelerine yayıldığı ve yerleştiği için artik bir birinde ayırmak mumkun değil diyeceğiz ve ulusal kimlikte vaz geçip hakim ulusa mi tabi olunacak?
“Yeni Türk – Kürt ittifakı bu temelde şekillenip gelişecek ve bu yeni durum Suriye, Irak ve İran Kürtlerini de olumlu etkileyecek. Artık hiçbir Kürt, bulunduğu devletin de Türkiye’nin de karşıtı, düşmanı, tehdidi olmayacak. Türkiye gibi büyük ve güçlü bir devlet de esasında bütün Kürtlerin devleti olacak.”
“Büyük devlet” vb bir yana bırakıyoruz Selahattin yalnızca Türkiye denen açık hapishane sınırları içinde ki Kürtleri değil dört parçayı “ezen ulusa boyun eğin, karşı çıkmayın” onu güçlü devlet yapın”, düşmanlık yapmayın o sizin de devletiniz” diyor.
“Büyük Türkiye devleti” tespitini bir yana bırakırsak, ezilen, işgal, baskı asimilasyon altında olan bir ulusun hakim sömürgeci ulusa onun hakim sınıflarına karşı baş kaldırması, mücadelesini düşmanlık olarak değerlendirmek, artik bu kadar da fazla demeden edemiyor insan.
Kürtlerimi sömürgeci Türk devletine düşman oldu yoksa sömürgeciler mi ezilen, yok sayılan, inkâr edilen Kürt halkının düşmanı?
Binlerce faali meçhul, asit kuyularına atılan, canli canli yakılan Kürtler, yakılan yıkılan köyler ve sürgün edilen yoksul Kürt halkı, köy meydanlarına topladıkları halkı çırıl çıplak soyarak işkencede geçirilip insan pisliği yedirilenler. Bunları sıralamaya kalkarsak sayfalar yetmez. Şimdi kim kime düşman acaba?
Ha birde “kimse devletine silah sıkmaz” ezen ezilen, işgal, asimilasyon, katliam, sömürgecilik saymakla bitmez. Ve bunun tepesinde bir devlet bu kimin devleti? Egemenlerin baskı aygıtı olan, yokluk yoksulluğu, bir ulusu, farklı azınlıkları ve inançları yok sayan, onları asimle etmek için her türlü vahşeti uygulayan devlete değil mi? Kürt isyanların ve senin de doğup büyüdüğün coğrafya Dersimde de “devlete silah sıktılar” öylemi, nasil silah sıkarlar kendi devletine öylemi?
Çok şey söylemek mümkün ama insan gerçekte zorlanıyor. Diyarbakır zindanının dili olsa sana ne der bilmeyiz (iyi biliriz) insaf diyoruz. Bir süreç yaşanıyor eğrisi doğrusu ile de bu kadarda çubuğu terste büküp zulüm altında olan, onca bedel ödeyenlerin ruhun bu kadarda parçalama. Seni baç tacı yapanların yüreğini bu kadar da hançerleme…