Suriye topraklarında yıllardır emperyalist savaşın, mezhepçiliğin ve halk düşmanı politikaların kanlı yüzü hüküm sürüyor. Parayla, silahla, istihbaratla büyütülen DAİŞ artığı cihatçı HTŞ çeteleri; Alevilere, Dürzilere ve farklı inançlara karşı sistematik bir katliam yürütüyor. Bu katliamların baş mimarı Türkiye devletidir. AKP iktidarı eliyle finanse edilen, sınırdan geçirtilen ve Suriye halkına saldırtılan çeteler, emperyalist planların taşeronluğunu yapmaktadır.
Aylardır sürdürülen Alevi katliamı karşısında tek kelime etmeyenler, HTŞ çeteleri darbe yiyince timsah gözyaşlarına sarıldı. Türkiye devleti ve ona bağlı paramiliter gruplar, Suriye’nin toplumsal dokusunu yok etmek, halkları birbirine kırdırmak için sahada aktif bir rol oynadığı tüm çıplaklığıyla aortada. Bugün gelinen noktada, bu katliam planı çökerken aynı odaklar sözde “barışçıl” açıklamalarla sahte bir diplomatik dil kullanıyor.
Bir diğer emperyalist aktör olan Siyonist İsrail ise fırsat kolluyor. Şam’a yönelik hava saldırılarını, Dürzileri sahiplenme bahanesiyle meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa İsrail’in derdi halkları korumak değil, sınır hattında kendi denetiminde bir tampon bölge kurmak. Dürzileri sınır boyuna yerleştirerek hem askeri hem siyasi çıkarlarını tahkim etmeye çalışıyor. Katil Siyonist İsrail’in halkları koruma gibi bir niyeti asla olamaz!
Dışişleri Bakanlığı’nın Şam’a yönelik saldırılara dair yayımladığı açıklamada, “Suriye’nin barış ve istikrarına sabotaj” vurgusu yapılmış. Ne büyük ikiyüzlülük! Aynı Türkiye, yıllardır Suriye’nin barışını, egemenliğini ve iç huzurunu sabote eden başlıca faildir. Cihatçı çetelerin eğitilmesinden, sınır ötesi işgallere kadar her başlıkta suç ortağıdır.
Suriye halkının “entegrasyon fırsatı”ndan söz edenler, aslında emperyalistlerle uyumlu bir çözülme planını dillendiriyor. Türkiye rejimi, Rojava’daki Kürt kazanımlarını hedef alan işgal planlarını sürekli güncelliyor. Bu planın sözcülüğünü ise ABD emperyalizmin atadığı sömürge valisi ve HTŞ üzerinde tekrar güncellenmektedir. Şam’a yönelik saldırılara sözde tepki verirken, diğer yandan Suriye’de askeri yığınak yapıyor.
Ne Siyonist saldırganlığa ne ABD emperyalist haydutlar nede DAİŞ artığı HTŞ ceteleri ve onların yöneticisi de Türkiye’nin gerici yayılmacılığına geçit vermeyecek olan Suriye’de yaşayan farklı inanç ve halkların ortak mücadelesidir. Ne ABD ne HTŞ ne Siyonist İsrail ne de Türk devleti, hiçbiri Suriye halklarının dostu değildir. Suriye’nin gerçek barışı, emperyalist müdahalenin ve yerli işbirlikçiliğin tasfiye edilmesiyle mümkündür.
Kan gölüne çevrilen Suriye onların oyununu bozacak olan tek çözüm ve kurtuluş, tüm halkların ortak mücadelesi olacaktır. Alevilerin, Dürzilerin, Kürtlerin katliamına seyirci kalanlar unutmamalı ki sıra kendilerine gelecektir. Suriye’de çözüm, halkların özgür eşit iradeleriyle oluşturacakları birliktir. Çözüm, silahlandırılmış çetelerin değil örgütlü halkların özgür iradesidir.
Bu soykırımcı politikalar karşısında bu haydutlara karşı halkların birlik ve dayanışmasını yükseltmek. Katilerin timsah göz yaşlarını teşhir etmek, devrimci görev ve sorumluktur. Kazananlar halklar olacaktır.