İktidar-Muhalefet Çatışması Derinleşiyor: Yargı Darbeleri, Kayyumlar ve Operasyonlar Devlet Çürüyor

Bugün yaşanan süreç, iktidarın kendi krizleri derinleştikçe baskıyı artıracağını net biçimde gösteriyor. Saray yönetimi, toplumsal muhalefeti sindirmek, muhalif partileri dizayn etmek ve tüm demokratik alanları kapatmak için yargı, polis ve bürokrasiyi seferber etmiş durumda.

Türkiye artık sadece bir iktidar-muhalefet çekişmesi yaşamıyor; doğrudan sistem değişikliği savunucuları ile sistemin bekasını korumaya çalışan güçler arasında keskin bir çatışmanın içinde bulunuyor. Saray rejimi, seçimle kazanamadığı belediyeleri kayyum ve operasyonlarla işlevsizleştiriyor, muhalefeti yargı darbeleriyle dizayn etmeye çalışıyor. CHP İstanbul İl Yönetimi’nin görevden alınması ve Avcılar ile Beşiktaş belediyelerine düzenlenen operasyonlar, uluslararası basında “yargı darbesi” olarak nitelendiriliyor ve iktidarın nasıl kurumsallaşmış bir baskı mekanizması kurduğunu ifade ediyor.

Bugün devlet, klasik anlamıyla bir devlet olmaktan çıkmış, tüm kurum ve kuruluşlarıyla Saray’ın çıkarlarına bağlanmış korsan bir yapıya dönüşmüştür. Kendi anayasasına, yasalarına ve hukuki teamüllere uymayan, tüm kararlarını tek bir kişinin bekası için şekillendiren bir düzenin “devlet” olarak adlandırılması mümkün değildir.

Kriz içinde debelenen sistem hem içeride baskıyı artırmakta hem de dış politikada emperyalist planlara eklemlenmektedir. Ekonomik kriz, bu baskı ve hukuksuzlukla iç içe geçmiştir. İşçi ve emekçiler, gençler ve esnaf, artan enflasyon, gıda fiyatları ve temel ihtiyaç maddelerindeki erişim sorunlarıyla boğuşmaktadır. İşsizliğin, yoksulluğun ve gelir adaletsizliğinin derinleştiği bir dönemde, halk gündelik yaşamı belirsizlik ve güvencesizlik içinde sürdürmeye çalışıyor.

Bu tablo, krizlerin yalnızca siyasi değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik boyut kazandığını ve halkın gerçek yaşam koşullarını doğrudan tehdit ettiğini gösteriyor. İktidar ile muhalefet arasındaki gerilim ise halk için verilen bir mücadele değil, sistemin kendi iç dengeleri uğruna yürütülen bir it dalaşıdır. Saray yönetimi kendi bekası için baskıyı artırırken, CHP de kendi klik hesapları üzerinden bu dalaşın bir başka parçasının temsilcisi olarak durmaktadır. Bu dalaşın hiçbir tarafında halkın özgürlük ve eşitlik özlemleri yoktur.

Dün “bir oy Piro’ya” çağrısı yapan legalist reformist çevreler, sistem içi uzlaşmayı meşrulaştırarak halkın çıkarlarını kendi sistem içi arayışlarına feda etmiştir. Bu kesimler geçmişte katliamcı Akşener’i, Sivas katliamına ‘kazanız mübarek olsun’ diyerek start verenle aynı ittifakı destekledi. Bugün yaşanan baskılar ve yargı darbeleri karşısında aynı kesimlerin ders çıkardığını söylemek güçtür. Gerçek şu ki; sistem içi çatışmada Piro, Cumhur İttifakı’yla aynı kulvarda durmaktadır. Bu durum, reformist-legalist çizginin halkın çıkarlarına hizmet etmediğini açıkça göstermektedir. Dünün özeleştirisini yapmayanlar, geleceğin mimarları olamayacakları ortada.

Halkın özgürlük ve eşitlik talepleri, sistem içi uzlaşmalarla veya klik hesaplarıyla sağlanamaz. Dün “Amed’de demokrasi yoksa İstanbul’da da olmaz” diyorduk; bugün İstanbul’da yaşanan yargı darbeleri ve baskılar, Kürt siyaseti açısından da aynı tabloyu ortaya koymaktadır. İstanbul’daki hukuksuz kararlar, Kürt halkının kimliğini tanımamakta ve sorunlarını çözme iradesi göstermemektedir. Sistem içi kliklerin dalaşında Kürt siyaseti, tıpkı Haziran Direnişinde olduğu gibi ya kenarda tutulmakta ya da Saray rejiminin lehine bir pozisyona itilmek istenmektedir.

Bu durum, Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerinin sistem içinde çözülemeyeceğini gösteriyor. Halkların eşit ve özgür bir yaşam mücadelesi, sistem içi çatışmalara yedeklenmeden, bağımsız ve devrimci bir hat üzerinde sürdürülmelidir. CHP ile Saray iktidarı arasındaki çatışma, halkın çıkarları için verilen bir mücadele değil, düzenin kendi iç dengeleri uğruna yürütülen bir it dalaşıdır. Bu dalaşın hangi tarafı kazanırsa kazansın, emekçilere, gençlere ve ezilenlere hiçbir faydası olmayacaktır.

Şeriatçı-faşist Saray rejimine karşı sistemin başka bir kurucu partisini alternatif göstermek, halkı aldatmaktan başka bir anlam taşımaz. Halkın gerçek özgürlüğü ve eşit yaşamı, ancak sistem dışı bir mücadeleyle ve devrimci bir yolun yükseltilmesiyle mümkündür. Bugün görev açıktır: Kitleleri düzen içi çatışmalara yedeklemeden, bağımsız ve devrimci bir çizgide mücadeleyi büyütmek. Halk için tek seçenek, kendi öz gücüne yaslanmak ve kendi iktidar perspektifini yaratmaktır.

Önceki İçerikMESS grup toplu sözleşme görüşmeleri başladı: Birleşik Metal-İş ilk altı ay için yüzde 58, Türk Metal yüzde 35 zam istedi
Sonraki İçerikRojava, Türkiye ve “İlginç Zamanlar”