Kocaeli Dilovası’nda altı işçinin —ikisi çocuk— yanarak hayatını kaybettiği iş cinayeti, bir kez daha bu düzenin vahşetini gözler önüne serdi. Fakat asıl çürüme, bu ölümleri “haberl”eştirirken sergilenen pişkinlikte gizliydi.
Sözcü TV, yangında yanan çocuklardan söz ederken bir anda yayını kesip kızarmış sucuk reklamına geçti. Yanan bedenlerin ardından yağda kızaran etlerin sesi yükseldi ekrandan. Ve sonra, utanmaz bir edayla “sömürüye dayalı işyerlerini ihbar edin” çağrısı yaptı.
Bu tablo, yalnızca bir “yayın hatası” değil. Bu, insanlığın çürüdüğü noktadır.
Seyirlik Acılar, Pazarlanan Vicdan
Bugün medya, sermayenin ve iktidarın çıkarlarıyla o kadar bütünleşmiş durumda ki, emekçilerin kanı üzerine kurulu bu düzeni teşhir etmek yerine, onu pazarlıyor.
İşçi ölümü artık bir haber değeri taşıyor — çünkü izleniyor, çünkü tıklanıyor.
Ama o izlenmelerin, o tıklamaların ortasında bir çocuğun yanmış bedeni var.
Bu medya, insanın en temel duygusu olan utancı bile yitirmiş durumda.
Bir yandan “adalet”ten, “çocuk haklarından” söz ediyor; diğer yandan reklam gelirinin kesilmemesi için ölümlerin üzerine sucuk reklamı koyuyor.
Bu yalnızca bir ahlaksızlık değil; kapitalist medyanın insanı metaya dönüştürmesinin çıplak halidir.
Sömürü Sistemi ve Teşhir Edilen Gerçek
İşçiler, tıpkı fabrika bacalarından çıkan dumanlar gibi sessizce yok oluyor.
Sigortasız, önlemsiz, denetimsiz çalıştırılıyorlar.
Ve çocuklar, oyun oynayacak yaşta, ölümün içinde büyümeye zorlanıyor.
Patronun cebini dolduran her kuruş, işçinin ömründen çalınıyor.
Sistemin bütün kurumları —belediyesinden yargısına, medyasından partilerine— bu sömürünün dişlileri.
Ve televizyon ekranlarında gördüğümüz “vicdan” gösterileri, bu dişlilerin yağlanmış yüzü.
İnsani Değerler, Çürümenin Karşısında
Sosyalist hareketin en büyük iddiası; insana yeniden insanlığını kazandırmaktır.
Çünkü bu düzende insan, artık bir değer değil, bir araçtır.
Reklamın devam etmesi için ölümü sansürlemek, ekrana sığmayan acıyı unutturmak…
Bu, kapitalizmin insana biçtiği “değer”dir.
Ama biz biliyoruz ki, gerçek insani değerler —dayanışma, eşitlik, adalet, yaşam hakkı— bu çürümüş düzenin içinden değil, ona karşı kurulan yeni bir dünyadan doğacaktır.
İşçinin alın teriyle, emekçinin onuruyla, kadının, gencin, çocuğun özgürlüğüyle…
Düzen Yanarken
Bugün Dilovası’nda yanan sadece bir depo değildi.
O alevlerin içinde, patronun kâr hırsı, devletin ihmali, medyanın ikiyüzlülüğü ve toplumun sessizliği birlikte tutuştu.
Ve biz bu yangının ortasında hâlâ “normal” yayın akışına dönebiliyorsak — işte o an, insanlık çoktan kül olmuştur.
Ama külün altından yeniden doğacak olan şey, sessizliğe boyun eğmeyenlerin öfkesidir.
Ve o öfke, bir gün bu çürümüş düzenin yerine yaşamı savunan bir dünyayı kuracağız mutlaka…






