Gazze’den Türkiye’ye kapitalist düzenin çocuk kıyımı
Dünya Çocuk Hakları Günü, emperyalist sistemin yarattığı en büyük çelişkilerden birini yeniden gözler önüne seriyor: Çocukların haklarını koruduğunu iddia eden uluslararası düzen, aynı anda milyonlarca çocuğun sömürülmesine, yoksullaştırılmasına ve katledilmesine seyirci kalıyor. Gazze’deki toplu ölüm ile Türkiye’de çıraklık ve staj adı altında meşrulaştırılmış çocuk işçiliği, temelde aynı kapitalist üretim ilişkilerinin iki farklı tezahürüdür.
Gazze: Çocukların Toplu İmhası
Filistin Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre, İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yürüttüğü saldırılar sonucunda 19 000 Filistinli öğrenci hayatını kaybetti, yaklaşık 28 000’i yaralandı. Yüzlerce okul, anaokulu da dahil olmak üzere bütün eğitim kurumları sistematik biçimde bombalandı ve yıkıldı. Bu, tesadüfi “yan etki” değil, bir toplumun geleceğini yok etmeye yönelik bilinçli bir stratejidir.
İsrail ordusu, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da da Filistinli çocuklara karşı saldırılarını sürdürürken, uluslararası kurumlar sembolik açıklamalarla yetiniyor; somut, caydırıcı müdahaleler yerine sessizlik politikası izliyor. Bu gerçek, kapitalist-emperyalist sistemin çocukları korumaktan ziyade onların ölümünü kolaylaştıran bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor.
Gazze’deki soykırımda toplamda 69 000’den fazla Filistinlinin öldüğü, 170 000’den fazlasının yaralandığı raporlanıyor. Bu yıkım, kapitalist dünya düzeninin çocuklara yönelik “koruma” söyleminin ikiyüzlülüğünü açıkça sergiliyor.
Türkiye: Çıraklık Adı Altında Meşrulaştırılmış Çocuk İşçiliği
Gazze’de bombalarla yok edilen çocuklarla aynı dönemde, Türkiye’de de kapitalizmin başka biçimde uyguladığı şiddet, çocuk emeği üzerinden sürüyor. Ülkemizde çıraklık ve mesleki eğitim programları adı altında yürütülen sistem, çoğu zaman çocuk emeğini ucuz, denetimsiz işgücü olarak kullanmak için ideal bir kılıf sağlıyor.
Resmî söylemde “eğitim” olarak sunulan bu yapı, pratikte çırak çocukların fabrikalarda, atölyelerde, inşaatlarda ağır çalışma koşullarına maruz bırakılması, hatta çocuk iş cinayetlerinin artması anlamına geliyor. Her yıl, yüzlerce çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Bu cinayetlerin bir kısmı toplumun gündemine dahi gelmiyor; sendikalar ya da sivil toplum kuruluşları dışında raporlanmıyor veya hafife alınıyor.
Bu tablo; Türkiye’de kapitalizmin “çocuk emeği rejimi”ni kurumsallaştırdığını; çocukların yaşam hakkı, sağlığı, eğitimi ve geleceklerinin patronların kâr eğrisi altında ezildiğini gösteriyor.
İşkenceyle Ölen Çocuk İşçi: Muhammed Kendirci
14 Kasım’da Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinde, bir marangoz atölyesinde 15 yaşındaki çırak çocuk işçi Muhammed Kendirci, kalfa ve bir arkadaşı tarafından işyerinde ağır biçimde istismar edildi. Kendirci önce elleri bağlanarak etkisiz hale getirildi, ardından vücuduna yüksek basınçlı hava kompresörüyle işkence uygulandı. Bu korkunç saldırı sonucunda Kendirci ağır yaralandı ve hayatını kaybetti.
Bu trajik olay, sadece bireysel bir istismar vakası değil; kapitalist üretim sisteminin çocuk emeğine dair ne kadar sistematik bir şiddeti meşrulaştırabildiğinin canlı bir kanıtıdır. Çırak adı altında yapılan “çalışma”, denetimsiz işyerleri ve iş güvenliği eksikliği, çocukları ölümle, işkenceyle yüz yüze bırakabiliyor.
Uluslararası Kuruluşların Popülist “Haklar” Gösterisi ve Gerçek Rolü
Uluslararası kuruluşlar “çocuk hakları”, “insan hakları” veya “eşitlik” gibi kavramları sıklıkla gündeme taşısa da, Filistin’deki toplu ölüm ya da Türkiye’deki çocuk işçiliği krizlerine karşı pratik bir politika üretmekte başarısız kalıyor. Bu kurumlar, kapitalist sistemin ideolojik aygıtları olarak sermayenin çıkarlarını korumakta ve güçlülerin gücünü meşrulaştırmakta kritik bir rol oynuyor.
Aynı kurumlar, LGBTİ+ ve kadın hakları gibi meseleleri “popüler içerik” haline getirerek sistemin kendisini aklama aracı olarak kullanabiliyor. Kimlik politikalarını ön plana çıkararak sınıf perspektifinin gerilemesine yol açıyorlar. Elbette kadınların, LGBTİ+ bireylerin, gençlerin özgürlük mücadelesi önemlidir; fakat kimlik taleplerinin kapitalizme karşı birleşik bir işçi sınıfı mücadelesi ekseninden koparılması, sistemin ideolojik tuzağına düşmektir.
Kapitalizm, devrimci hareketi kimlikçi popülizm bataklığına çekerek sınıf mücadelesinin merkezi misyonunu bulanıklaştırmak istiyor. Kimlik gruplarının özgün örgütlenmesi elzemdir; ama bu örgütlenme, sınıf mücadelesinin yerine konmamalıdır.
Sonuç: Çocukların Özgürlüğü Sınıfsız Bir Dünya ile Mümkündür
Gazze’de bombalarla yok edilen çocuklarla Türkiye’de kapitalizmin değirmeninde öğütülen çocukların durumu arasında net bir bağ vardır: Her iki coğrafyada da çocuklar, kapitalist düzenin sömürü mekanizmasının en savunmasız nesneleri olarak kullanılmaktadır.
Çocukların gerçek anlamda korunması, uluslararası kurumların süslü bildirileriyle değil; kapitalist-emperyalist düzenin yıkılması ve işçi sınıfının devrimci mücadelesiyle mümkündür.
Türkiye’de çocuk emeğine son vermek, Gazze’deki çocuk katliamını durdurmak ve kadınların, haklarını gerçek anlamda güvence altına almak; ancak sınıfsız bir dünyanın inşasıyla başarılabilir.
Çocukların geleceği için tek gerçek yol: insanın insanı sömürmediği, savaşların, işgallerin, patronların ve emperyalistlerin olmadığı sınıfsız bir dünyadır.





