Emperyalizmin kapısında meşruiyet dilenen, Washington salonlarında “dost” muamelesi görmek için sıraya giren iktidarlar, her fırsatta hem alay konusu oluyor hem de halkın gözünde gerçek yüzlerini ifşa ediyorlar. ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın yıllardır devam eden küstah dili, bu uşaklığın nasıl bir aşağılanma ürettiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Washington’daki ABD-Suudi Yatırım Forumu’nda konuşan Trump, “Turkey” kelimesi üzerinden yaptığı ucuz espriyle hem Türkiye’yi hem de “aslin lideri Erdogani” aşağılamaktan geri durmadı.
“Turkey (hindi) düşüşte, yüzde 33 diyorum. Ülke olan Turkey’den söz etmiyorum; Erdoğan iyi gidiyor, dostumuz” derken, laflarının arasına ustaca yerleştirdiği mesaj açıktı:
“Sana meşruiyet veriyorum ama rolünü unutma. Bizim çıkarlarımızı koruduğun sürece varsın.”
Bu, diplomatik bir gaf değil; emperyalizmin gerçek dilidir. Dostluk söylemi kocaman bir yalandır. ABD hiçbir ülkeyle “dost” değildir; yalnızca çıkarlarının hizmetkârlarını ödüllendirir, itaat etmeyenleri ise tehdit eder, darbelerle, yaptırımlarla, savaşlarla hizaya sokmaya çalışır.
Uşaklığın Bedeli: Hakaret, Bağımlılık ve Halkın Onurunun Çalınması
Emperyalizme yedeklenen her iktidar gibi bugünkü siyasal iktidar da uluslararası alanda sürekli aşağılanmayı kabullenmek zorunda kalıyor. Çünkü bağımlılık ilişkisi, meşruiyetin kaynağını halktan değil emperyalist merkezlerden alma üzerine kuruludur.
Bugün iktidar, halkı “dünya lideriyiz”, “güçlü Türkiye”, “masada biz varız” gibi hamasi sloganlarla oyalarken; pratikte ABD’nin, NATO’nun, IMF’nin çıkarlarına hizmet eden bir çizgiyi uygulamaya devam ediyor.
Trump’ın alaycı sözleri yalnızca bir örnek. Daha dün kendi ağzıyla itiraf etmişti:
“Onlardan bir telefon aldım, ne istersek yapıyorlar.”
Bu itirafların hepsi, emperyalizme bağımlı bir iktidarın kaderidir. Çünkü bağımlılık sürdükçe:
-Ekonomi Washington’un talimatlarıyla şekillenir,
-Dış politika Pentagon’un kırmızı çizgilerine göre belirlenir,
-Askerî hareketlilik NATO’nun iznine göre yapılır,
-Halkın onuru dış güçlerin masalarında pazarlık konusu olur.
İşte bu yüzden “asrın lideri”, “dünya gücü”, “dik duruş” gibi söylemler yalnızca iç politikaya dönük propaganda araçlarıdır. Gerçekte ise tablo açıktır:
Efendi buyuruyor, uşağa hatırlatılıyor.
Emperyalist Sistemin Mantığı: Sadakat Sağlandığı Sürece Övgü, Aksi Hâlde Açık Tehdit
Trump’ın sözleri kaba bir espri değil, emperyalist mantığın özetidir. ABD’nin siyasal aklı şöyle çalışır:
-“Eğer çıkarıma hizmet ediyorsan dostumsun.”
-“Eğer etmiyorsan seni hizaya sokarım.”
Bu mantık karşısında Türkiye sermaye düzeni onlarca yıldır aynı refleksi gösteriyor:
Bağımlılığı derinleştir, halkın kaynaklarını emperyalizme peskes cek, karşılığında meşruiyet satın al.
Bu nedenle bugün ülkenin ekonomisi Londra merkezli finans çevrelerine, dış politikası Washington koridorlarına, güvenlik politikası NATO karargâhlarına bağlanmış durumdadır.
Trump’ın alaycı dili, bu bağımlılığın bir sonucudur. Bu bağımlılık kırılmadıkça, herhangi bir iktidarın “onurlu dış politika” söylemesinin hiçbir karşılığı yoktur.
Anti-Emperyalist Mücadele Olmadan Bağımsızlık da Onur da Yoktur
Bugün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı kriz, “yanlış liderlik” sorunu değil; kapitalist-emperyalist sisteme koşulsuz bağlı bir düzen sorunudur. Uşaklık kişisel değildir; yapısal bir meseledir.
Bir ülke emperyalist sisteme eklemlendiği sürece:
-Ekonomik bağımsızlık olmaz,
-Siyasi irade oluşmaz,
-Halkın efendisi değil, dış güçlerin taşeronu olunur.
Gerçek bağımsızlık ancak anti-emperyalist, anti-kapitalist bir mücadele hattıyla mümkündür. Halkın çıkarı, sermayenin çıkarıyla bağdaşmaz. Emperyalizmin çıkarıyla hiç bağdaşmaz.
Bugün Türkiye’yi yönetenler, Trump’ın sözleriyle alay konusu oluyorsa bunun nedeni kişisel zaafları değil, emperyalizmle kurdukları bağımlılık ilişkisidir.
Bağımsızlığın yolu Washington’dan geçmez; halkın örgütlü gücünden, emekten, dayanışmadan ve sosyalist bir gelecek perspektifinden geçer.
Trump’ın küstah dili yalnızca bir hatırlatmadır:
Uşaklar efendilerinden asla saygı görmez.
Bu düzenin ürettiği sahte kahramanlık hikâyeleri çökmüştür. Halkın onurunu, emeğini ve koruyacak olan şey; emperyalizme karşı net, tavizsiz ve devrimci bir duruştur.
Kendi kaderine sahip çıkan halkın karşısında hiçbir emperyalist güç duramaz; hiçbir uşak düzeni ayakta kalamaz.






