Suriye’de Değişmeyen Gerçek: Çetelerin İktidarı, Azınlıkların Katledilmesi

Suriye’de yıllardır süren savaş ve siyasal parçalanma, ülkeyi bir bütün olarak çürüten bir felakete dönüştü. Heyet Tahrir Şam’a (HTŞ) bağlı silahlı grupların Alevi ve Hristiyan mahallelerine yönelik son saldırıları, bu ülkenin karanlığının hiç dağılmadığını, tam tersine daha da derinleştiğini acımasızca hatırlattı.

Humus kırsalındaki Hayik köyü ve Alarman Mahallesi’ne yönelik baskınlarda siviller hedef gözetmeksizin tarandı, insanlar tehdit edildi, işyerleri yağmalandı. Muharicin Mahallesi’nde “Ewlad Etiye El Musa” adını kullanan bir grubun sokaklarda terör estirdiği ifade edildi. Çok sayıda sivil yaşamını yitirdi, onlarca kişi yaralandı; öldürülen bir kadının cenazesine yapılan işkence bile bu çetelerin vahşetinin boyutunu anlatmaya yetiyor.

Artan şiddet üzerine ilan edilen “geçici sokağa çıkma yasağı” ise halkın güvenliğini sağlamak bir yana, bu çetelerin önünü açan göstermelik bir uygulamadan ibaret. Bu senaryo artık herkesin bildiği bir tiyatro: Devlet görünümlü güçler saldırılardan sonra ortaya çıkıyor, ama saldırıların zemini zaten onların gölgesinde hazırlanıyor.

Orta ve Batı Suriye Siyasi Konseyi’nin yaptığı açıklama, mevcut fiilî yönetimin azınlık mahallelerini koruma sorumluluğunu yerine getirmediğini açıkça ortaya koyuyor. Alevi halkının Suriye’nin dokusunun temel bir parçası olduğu gerçeği her seferinde çiğneniyor ve uluslararası hukuk diye bir kavramın bu topraklarda karşılığı kalmadığı bir kez daha kanıtlanıyor. Alevi katliamına karşı herke üç maymunu oynamaya devam ediyor.

Suriye’de değişmeyen gerçek, sahada farklı isimler alsalar da aynı zihniyetin hüküm sürdüğü radikal yapılar ve onların arkasında duran uluslararası güçlerin varlığıdır. Dün DEAŞ adına işlenen vahşet, bugün HTŞ’nin devlet maskesi takmış versiyonları tarafından devam ettiriliyor. Bu yapılar bir yandan Kürtlerle “barış, entegrasyon, ortak yönetim” gibi sahte söylemler üretirken, diğer yandan Alevileri, Dürzileri, Hristiyanları ve diğer azınlıkları sistemli biçimde hedef almaya devam ediyor. Değişen tek şey, aynı zihniyetin farklı kılıklara bürünmesidir.

Uluslararası güçlerin çıkar hesapları, bölgesel devletlerin nüfuz mücadeleleri ve özellikle Türkiye’nin sahadaki yönlendirmeleri, Suriye’deki felaketi derinleştiren başlıca unsurlar hâline geldi. Bu siyasal satranç oyununun bedelini ise yalnızca siviller, yalnızca azınlıklar ve yalnızca bu topraklarda doğup büyüyen insanlar ödüyor. Her geçen gün daha fazla sivil hedef alınıyor, toplumun hafızasına yeni yaralar kazınıyor ve azınlık halklar korkunun içine hapsediliyor.

Alevilerin, Dürzilerin, Hristiyanların hedef alınmasına karşı süren sessizlik, bu saldırganları daha da pervasızlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu radikal yapılar hiçbir zaman tek bir toplulukla yetinmez; bugün azınlıklara yöneltilen şiddet, gerekli karşı koyuş olmadığı sürece yarın yeniden Kürtlere dönecektir. Bunu görmek için Suriye’nin son on yılına bakmak bile yeterlidir.

Emperyalistlerin, bölgesel güçlerin ve özellikle Türkiye’nin sahayı kan gölüne çeviren politikaları karşısında yaşanan dağınıklık ve tepkisizlik, bu çetelerin katliamlarının sürmesine zemin hazırlıyor. Suriye’de barışın, güvenliğin ve halkların eşitliğine dayalı bir düzenin kurulması şu anki koşullarda tamamen rafa kaldırılmış durumda.

Humus’ta yaşananlar bir olaylar dizisi değil; Suriye’nin geleceğine dair ağır bir uyarıdır. Sessizlik, inkâr ve erteleme, bu karanlığın sürmesini sağlayan en büyük ortaklardır. Bugün susan herkes, yarın yaşanacak felaketlere zemin hazırlayanların arasında yer alacaktır.

Önceki İçerikİl il 25 Kasım eylem çağrıları: “Aile, ahlak dediniz; sömürdünüz, katlettiniz! Erkek devlet şiddetine karşı sokaklara!”
Sonraki İçerikTBMM: “Heyet 24 Kasım’da İmralı’ya gitti”