Liberal Sol Söylemin Yükselişi ve Sınıf İdeolojisinde Sapma Olarak “Seks İşçiliği” Kavramsallaştırılması

Bugün sol hareketin önemli bir bölümü, tarihsel olarak dayandığı Marksist–Leninist sınıf analizinden uzaklaşarak liberal, popülist ve kimlik merkezli politikalara savrulmuş durumdadır. Bu savrulma yalnızca teorik bir zayıflama değil; aynı zamanda devrimci perspektifin içinin boşaltılması anlamına gelmektedir. Sınıf mücadelesinin tarihsel merkeziliği terk edilmekte, kapitalist üretim ilişkilerinin yerine bireysel “özgürlük” ve “tercih” söylemleri ikame edilmektedir. Bu ideolojik çözülmenin en görünür ve çarpıcı örneklerinden biri, fuhuşun “seks işçiliği” kavramı altında yeniden adlandırılması ve meşrulaştırılmasıdır.

Son yıllarda sol siyasal ve teorik alanda giderek yaygınlaşan bu söylem, sınıf ideolojisinde yaşanan derin bir sapmanın ifadesi olarak ortaya çıkmaktadır. Fuhuş olgusu, kapitalist üretim ilişkilerinden, mülksüzleştirme süreçlerinden ve sınıfsal zorunluluklardan koparılarak; bireysel tercih, öznel karar ve piyasa içi bir faaliyet biçimi olarak sunulmaktadır. Böylece kapitalizmin yarattığı en çıplak sömürü ilişkilerinden biri, eleştirilmesi ve ortadan kaldırılması gereken tarihsel bir toplumsal ilişki olmaktan çıkarılmakta; düzenlenmesi, tanınması ve hukuki güvence altına alınması gereken bir “iş” kategorisine indirgenmektedir.

Marksist teori açısından fuhuş, bireysel bir davranış biçimi ya da kültürel bir tercih değildir. Fuhuş, kapitalist toplumun yapısal eşitsizliklerinin, sınıfsal zorunluluklarının ve metalaşma süreçlerinin doğrudan bir ürünüdür. Bu nedenle fuhuşun “iş” olarak tanımlanması, yalnızca terminolojik bir tercih değil; sınıf perspektifinden bilinçli ya da bilinçsiz bir kopuşu ifade etmektedir. Bu kopuş, kapitalizmin yarattığı koşulları veri alarak onları dönüştürmek yerine normalleştiren bir ideolojik konumlanışa işaret eder.

Liberal sol söylemin temelinde, sınıfsal konumundan ve üretim ilişkilerinden soyutlanmış bir birey anlayışı yer almaktadır. Bu anlayışta birey, piyasa içerisinde eşit koşullarda karar veren, özgür tercihler yapan bir özne olarak tasarlanır. Fuhuşun “seks işçiliği” olarak savunulması da bu soyut birey varsayımına dayanmaktadır. Oysa Marx’ın ortaya koyduğu üzere, kapitalist toplumda özgürlük biçimseldir; bireyin gerçek hareket alanı, üretim araçlarından yoksun bırakılmış olmasının yarattığı maddi zorunluluklarla belirlenir. Emek gücünün satışı gibi, bedenin satışı da özgür bir tercih değil; mülksüzlüğün dayattığı tarihsel bir mecburiyettir.

Kapitalist üretim tarzının temel eğilimi, yalnızca emek gücünü değil, toplumsal yaşamın tüm unsurlarını meta ilişkileri içerisine çekmektir. Marx, Kapital’de meta üretiminin yaygınlaşmasıyla birlikte insan ilişkilerinin şeyler arası ilişkilere dönüştüğünü ve insanın kendi etkinliğinin ürünlerine yabancılaştığını açık biçimde ortaya koyar. 1844 El Yazmaları’nda ise yabancılaşmanın, insanın kendi bedeniyle kurduğu ilişkide de somutlaştığını vurgular. Bu bağlamda kadın bedeninin doğrudan piyasa ilişkilerinin nesnesi hâline getirilmesi, yabancılaşmanın en ileri ve en çıplak biçimlerinden birini temsil etmektedir.

Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı eserinde, kadının tarihsel olarak özel mülkiyetin gelişimiyle birlikte ikincil bir konuma itildiğini gösterir. Burjuva toplumunda kadın, bir yandan üretim alanında ucuz emek gücü olarak sömürülürken, diğer yandan aile ve cinsellik üzerinden bir mülkiyet nesnesi olarak konumlandırılır. Engels’in burjuva evliliğini, kadının erkek tarafından satın alınmasının hukuki biçimi olarak tanımlaması, kadın bedeninin kapitalist toplumda nasıl sistematik biçimde meta ilişkileriyle kuşatıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu çerçevede fuhuş, Engels açısından ahlaki bir sapma değil; mülkiyet ilişkilerine dayalı burjuva toplumunun zorunlu bir tamamlayıcısıdır.

Bu noktada liberal solun fuhuşu “seks işçiliği” olarak adlandırması, kapitalizmin kadın bedenini meta hâline getirmesini doğal ve kaçınılmaz kabul eden bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Sorun, kadının bedenini hangi koşullarda ve nasıl sattığı değildir; asıl sorun, bedenin satılabilir bir nesne hâline gelmesini mümkün kılan toplumsal ve sınıfsal ilişkilerin varlığıdır. Liberal sol söylem, bu ilişkileri hedef almak yerine, metalaşmayı bireysel rıza ve tercih kavramlarıyla perdelemekte; sömürünün yapısal karakterini görünmez kılmaktadır.

Liberal sol literatürde fuhuş çoğu zaman “özneleşme”, “güçlenme” ve “bedensel özerklik” kavramlarıyla savunulmaktadır. Ancak Marksist yabancılaşma teorisi açısından bedenin geçim aracına dönüştürülmesi, öznenin güçlenmesi değil; insanın kendi varlığıyla kurduğu ilişkinin piyasa mantığına tabi kılınması anlamına gelir. Bu durum, özgürleşmenin değil; metalaşmanın ve yabancılaşmanın derinleşmesidir.

Bu teorik sapma, siyasal düzlemde reformizmle tamamlanmaktadır. Lenin’in reformizm eleştirisi, bu noktada belirleyici bir açıklık sunar. Lenin’e göre kapitalist üretim ilişkilerini veri kabul eden her siyaset, sömürünün nedenlerini değil sonuçlarını yönetmeye indirgenir ve kaçınılmaz olarak burjuva düzeninin yeniden üretimine hizmet eder. “Zarar azaltma”, “hukuki tanınma” ve “daha güvenli çalışma koşulları” söylemleri, bu reformist kabullenmenin güncel biçimleridir.

Fuhuşun düzenlenmesi ve “iş” olarak tanınması, onu yaratan yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik ve sınıfsal eşitsizlik koşullarını ortadan kaldırmaz. Aksine bu koşulları kalıcılaştırır ve normalleştirir. Lenin’in açıkça vurguladığı gibi, sömürüyü düzenlemek, sömürüyü ortadan kaldırmak anlamına gelmez. Liberal sol yaklaşım, sınıf mücadelesinin hedefini kapitalist üretim ilişkilerinin aşılmasından uzaklaştırarak, bu ilişkilerle uyumlu hâle getirmektedir.

Bu noktada Marx, Engels ve Lenin hattındaki teorik süreklilik nettir. Marx, metalaşmayı kapitalizmin özü olarak teşhir eder. Engels, bu metalaşmanın kadın üzerindeki tarihsel ve toplumsal sonuçlarını açığa çıkarır. Lenin ise bu ilişkileri veri kabul eden her siyasal çizginin reformist bir geri çekilme olduğunu gösterir. “Seks işçiliği” söylemi, bu hattın tam karşısında konumlanmakta; kadının meta olmaktan çıkarılmasını değil, meta olarak daha “korunaklı” biçimde dolaşıma sokulmasını savunmaktadır.

Sonuç olarak savunduğumuz değerler ve kurmak istediğimiz sömürüsüz, özgür ve eşit dünyada insan bedeninin meta hâline getirilmesine yer yoktur. Sosyalist bir toplumda ne emek gücü ne de insan bedeni alınıp satılan bir nesne olacaktır. Bu nedenle fuhuşu “iş” ya da “meslek” olarak tanımlamak değil; onu doğuran sınıfsal ve toplumsal koşulları ortadan kaldırmak devrimci bir görevdir.

Fuhuşun “seks işçiliği” olarak adlandırılması, sınıf ideolojisinde yaşanan sapmanın kavramsal ifadesidir. Sorun, bir adlandırma meselesi değil; kapitalist üretim ilişkilerinin kadını ve insan bedenini meta hâline getirmesidir. Marksist–Leninist perspektif açısından devrimci tutum, bu metalaşmayı düzenlemek değil; onu mümkün kılan maddi ve sınıfsal temelleri hedef almaktır. Kadının meta olmadığı bir toplumsal düzen, piyasa ilişkilerinin değil, sınıf mücadelesinin konusu olmak zorundadır.

Fuhuşun “seks işçiliği” olarak meşrulaştırılması, kapitalizmin ideolojik hegemonyasının sol içindeki yansımalarından biridir. Bu yaklaşım, Marksist sınıf analizini terk eden, sistemi dönüştürmek yerine onunla uzlaşan bir çizgiyi temsil etmektedir. Oysa gerçek kurtuluş, kavramlarda değil; üretim ilişkilerinin köklü ve devrimci biçimde dönüştürülmesindedir. Devrimci siyaset, sömürüyü yeniden adlandırmakla değil, onu tarihin çöplüğüne göndermekle yükümlüdür.

Derya Özmen

Önceki İçerikKassam Tugayları 5 üst düzey komutanın yaşamını yitirdiğini duyurdu