Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırıma karşı sokaklara dökülüyor. Paris’ten Santiago’ya, New York’a kadar meydanlar, insanlığın vicdanının sesi haline geldi. Halklar, emperyalist devletlerin ikiyüzlü “barış” masalarını teşhir ederek gerçek çözümün direniş ve dayanışmada olduğunu haykırıyor. Bu küresel sokak hareketi, devletlerin diplomatik hesaplarını alt üst ediyor; emperyalizmin kurduğu her masa, sokakların adalet talebiyle sarsılıyor.
Sokaklar insanlığın vicdanıdır; her meydan Gazze’nin sesi, her slogan direnişin yankısıdır. Dünyanın dört bir yanında insanlar yalnızca Filistin için değil, insanlık onuru için yürüyor. Paris’ten Nairobi’ye, Buenos Aires’ten İstanbul’a kadar her şehir, bombaların karanlığını delen bir umut fenerine dönüşüyor.
Bugün susmak, yalnızca kulaklarımızı değil, yüreklerimizi de mühürlemek demektir. Sessizlik, Gazze semalarını alevlerle kaplayan bombaların suç ortaklığıdır. Emperyalist masalarda süslü sözlerle oynanan “barış” tiyatrosu, işgalcilerin, soykırımcıların gerçek yüzünü gizleyemez. Bu masalar, halkların öfkesini soğutmak için kurulsa da, meydanlarda yükselen öfke her masayı darmadağın ediyor.
Gazze’de çocuklar açlıkla sınanırken, anneler yıkıntılar altında evlatlarının sesini ararken, “tarafsızlık” diye fısıldamak, zalimin yanında saf tutmaktır. İnsanlık, vicdanını, dayanışma ve adelet duygusunu sokaklarda yeniden kuruyor. Her adım, işgale karşı bir manifesto, her slogan, emperyalizmin planlarına karşı bir çığlık.
Gerçek barış, tankların, uçakların ölüm kusan bombalarının ve açlığın bir silah olarak kullanıldığı bir vahşetin gölgesinde değil, halkların omuz omuza verdiği direnişle doğar. Bu nedenle her meydan, Gazze’nin kalbi; her pankart, özgürlüğün bildirgesi; her insan, insanlığın vicdanıdır. Bugün susmak, yarın yakılan her evin, öldürülen her çocuğun sessiz tanığı olmak demektir. İnsanlık onurunu savunmak için ayağa kalkmak bir seçenek değil, bir zorunluluktur.
Emperyalist merkezler ve işbirlikçi Arap-İslam rejimleri “barış görüşmeleri” adı altında süslü masalar kuruyor. Ancak bu masalar, siyonist işgale kalkan olmaktan başka bir anlam taşımıyor. Washington’un ateşkes ve kademeli çekilme önerileri, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını yok sayan planlardır. Bu görüşmeler, halkların öfkesini soğutmak ve İsrail’e nefes aldırmak için birer oyalamadır.
Türkiye’deki tek adam rejimi, Filistin halkının kanı üzerinden rant sağlamaya devam ederken, Filistin’in yanında olduğu yalanı artık ayyuka çıkmış durumda. Sumud filosunun Türkiye limanlarını kullanmasına izin vermeyenler, kürsülerde ahkâm keserken İsrail’le ticareti fırsata çevirerek kasalarını dolduruyor. Gazze açlıkla boğuşurken, açlığın Siyonistlerce silah olarak kullanıldığı koşullarda, “Filistin’e ticaret yüzde iki yüz arttı” yalanı utanmazca dillendirilebiliyor. Bu, İsrail’le yapılan ticareti Filistin’e yapılmış gibi göstermekten başka bir şey değil.
ABD yönetimi ve bölgedeki gerici rejimler savaş sonrası Gazze’nin “yönetimi” üzerine pazarlık yürütürken, İsrail sahada daha kirli bir hamleye girişti. Gazze’yi büyük ailelerin kontrolünde bölgelere ayırmayı hedefleyen bu proje, yerel işbirlikçi gruplar yaratmayı amaçlıyor. İsrail iç istihbaratı Şin-Bet, Filistinli örgütlerle savaşacak ve işgalcinin hedeflerine hizmet edecek silahlı oluşumlar için önde gelen Gazzeli ailelerle temas kurdu.
Siyonist İsrail, Gazze’de direnişi sürdüren aileleri hedef alarak teslim olmaya zorlamaya başladı. Ailelere “ya iş birliği ya da terk” çağrısı yapan İsrail, yanıt alamayınca bombaları devreye soktu. Bekr ve Dağmeş aileleri bu planı reddedince, Gazze kentinde evleri yerle bir edildi. Sadece birkaç gün içinde Dağmeş ailesinden en az 30 kişi, Bekr ailesinden ise kadın ve çocukların da bulunduğu birçok kişi öldürüldü.
İsrail’in bu hamlesi yeni değil. Savunma Bakanı Yoav Gallant döneminde gündeme gelen “Gazze’yi yerel milislerle yönetme” planı, daha önce Filistinli grupların uyarıları ve halkın direnişi sayesinde boşa düşmüştü. Bugün ABD’nin, Arap ordularının da katılacağı “geçici yönetim komitesi” önerisi, aynı planın diplomatik kılıfa bürünmüş halinden ibaret.
Bekr ve Dağmeş ailelerinin tavrı, Filistin halkının on yıllardır süren anti-sömürgeci direnişinin güncel bir örneği. Bu duruş ne Hamas’a ne başka bir örgüte bağlı; doğrudan işgale karşı halkın ulusal onurundan besleniyor. Gazze halkı, emperyalist masa başı planlarını reddederek, gerçek çözümün direniş ve özgürlük mücadelesinde olduğunu bir kez daha dünyaya gösteriyor.
Giderek dünya çapında büyüyen sokak gösterileri, grevler, limanlarda Siyonist İsrail’e silah sevkiyatını engelleyen eylemler artıyor. Gazze’nin sessiz çığlığının sesi olmak için daha çok, daha güçlü sokak eylemleri örgütlemeliyiz. Siyonizm’e, emperyalizme, gerici Arap rejimlerine karşı sesimizi daha da yükseltelim.
Yaşasın Filistin halkının onurlu direnişi!
Yaşasın dünya halklarının enternasyonal dayanışması!
Kolektif Mücadele Platformu
28 Eylül 2025