Beyaz Saray’da saatler süren kapalı görüşme sonrası sahneye çıkan Donald Trump ile Binyamin Netanyahu, kameralara beraber poz verip “yeni bir sayfa” açtıklarını duyurdular. Ancak bu “sayfa”, Gazze’deki on binlerce insanın yaşamını ve haklarını hiçe sayan, bölgedeki eşitsizlikleri ve işgale arka çıkan bir anlayışın devamı olarak okunmalı.
Netanyahu, görüşme öncesinde geç gelerek töreni bekleten taraf oldu; yine de kapıdan Trump tarafından karşılandı ve içeri geçildi. Basına kapalı süren görüşme yaklaşık üç saat sürdü; ardından saat 21.25’te ortak basın toplantısı düzenlendi. Trump, toplantıda “Netanyahu Gazze planını kabul etti. Yeni bir sayfa açıyoruz” diyerek anlaşmayı zafer retoriğine bürüdü. Ayrıca, Hamas anlaşmayı reddederse İsrail’in “tam desteğini” alacağını söyleyerek güç kullanımını teyit etti.
Bu ifadeler, gerçekte neyi işaret ediyor? “Yeni sayfa” söylemi, bölgede gerçeğiyle çelişiyor: İşgal altında yaşamaya devam eden Filistin halkının temel talepleri — özgürlük, adalet, dönüş ve yaşam hakkı — yok sayılmakta; güvenlik söylemi, sivilleri hedef alan askeri operasyonların meşrulaştırılmasına hizmet ediyor. Trump’ın “barış kurulu” vaadi ise, başında ABD’ye yakın Arap liderlerinin olacağı ve sürecin tarafsızlıktan uzak olacağını gösteriyor. Bu tür arabuluculuk iddiaları, gerçek bir barıştan çok güç dengeleri ve statükonun korunmasına hizmet eder.
Netanyahu’nun mesajı da aynı doğrultuda: “Sizin liderliğiniz altında savaşı kazanıp barışı genişletmek için önemli bir adım atıyoruz,” diyerek saldırgan politikanın sürdürülmesini onayladı; Gazze yönetiminde ne Hamas’ın ne de Filistin yönetiminin rol almayacağını ilan etti. Eğer Hamas planı reddederse “zor yoldan yapmak” tehdidiyle, barışçıl çözüm yollarını değil baskı ve askeri zorla teslim alma senaryosunu tercih ettiklerini belli etti.
Sol bir bakışla bunun anlamı açık: Washington ve Tel Aviv arasında kurulan bu ittifak, emperyalist çıkarların ve yerleşik güç ilişkilerinin bir devamıdır. “Barış” söylemi, halkların kendi kaderini tayin etme hakkını tanımayan, mülksüzleştirme, ilhak ve güvenlik mantığıyla yoğrulmuş bir sözcük oyununa dönüşüyor. Gazze’de hayatını kaybeden, evsiz kalan, temel ihtiyaçlara erişimi engellenen milyonlar “yeni sayfa” iddialarının muhatabı değil — onlar, gerçek adalet talebinin sesi olmaya devam ediyor.
Basın toplantısındaki görüntüler ve resmî açıklamalar, uluslararası toplumun ve sol kamuoyunun dikkatini şu sorulara çekmeli: Barış denen şey, silahın gölgesinde ve işgal politikalarının devamında gerçekten kurulabilir mi? Gerçek barış, askerî baskının ve ekonomik ambargoların kaldırılması; Filistin halkının siyasi temsil ve özgürlük haklarının tanınması; mülkiyet ve geri dönüş haklarının güvence altına alınmasıyla mümkündür. Aksi takdirde “yeni sayfa” ilanları, Gazze’ye daha fazla yıkımın zeminini hazırlayan retorikten ibaret kalır.
Sonuç olarak, Beyaz Saray’daki bu zirve medyada “diplomasi” olarak sunulduğu kadar masum değil: Bölgedeki güç dengesini güçlendiren, halkların haklarını geri plana atan ve askeri müdahaleyi meşrulaştıran bir çizgi güç kazanıyor. Solun görevi ise net: Emperyalizme, işgale ve etnik temizlik pratiklerine karşı durmak; Filistin halkının taleplerini, uluslararası hukuk temelinde savunmak ve gerçek barış için dayanışmayı büyütmektir.