Kâr Uğruna Yaşamlarımızı Çalan Düzen: Fatih’teki Aile Katliamı Bir İstisna Değil, Düzenin Kendisi

Her şeyin rant, talan ve sömürüye dönüştürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Bu düzende kimsenin yaşam güvencesi kalmadı; ne sokakta, ne işte, ne evde… En temel hak olan yaşam hakkı bile piyasanın hoyrat ellerine terk edilmiş durumda. İstanbul Fatih’te yaşanan ve “zehirlenme şüphesi” olarak duyurulan aile trajedisi, aslında bu düzenin ürettiği sistematik cinayetlerden yalnızca biri.

Soruşturma ilerledikçe ortaya çıkan bilgiler kan dondurucu. Hayatını kaybeden anne, baba ve iki çocuğun kaldıkları otel odasında resepsiyon görevlisi tarafından kilitlendiği, baba Servet Böcek’in ise çocuğunu kucağına alarak kapıyı kırmaya çalıştığı ortaya çıktı. Bu bir “olay” değil; bu halkın üzerine çöken yozlaşmış, çürümüş, kar hırsıyla gözü dönmüş düzenin bütün karanlığının bir yansımasıdır.

Bu ülkede yaşanan ne ilk ne de son. Çünkü düzen değişmedikçe, suçun kaynağı hep yeniden üretiliyor.

Bozuk Gıdalar İç Pazara, İnsan Hayatı Çöpe

Her gün duyuyoruz: Yurt dışına gönderilmek üzere hazırlanan ancak bozuk, sağlığa zararlı olduğu için iade edilen ürünler iç piyasaya “temiz” diye sürülüyor. Yok edilmesi gereken gıdalar halka yediriliyor. Bebek mamalarından et ürünlerine, sütlerden sebze-meyvelere kadar her şeyin içine kâr hırsı bulaşmış durumda.

Bu bilinçli bir tercihtir. İktidarın ve sermayenin ortaklaştığı siyasal-ekonomik düzenin açık politikasıdır:
Kâr varsa insan yoktur. İnsan varsa kâr yoktur.

Bu yüzden insan hayatı, bu düzen için en ucuz maliyet kalemidir.

Faşist, Talançı, Hırsız Bir Düzen: Halkı Katlederek Ayakta Duruyor

Bugün içinde yaşadığımız sistem, yalnızca ekonomik bir sömürü düzeni değildir; aynı zamanda ideolojik, siyasal ve kurumsal olarak örgütlenmiş bir faşist talan rejimidir. Halkın tüm kaynaklarını yutan, emeğini sömüren, en temel ihtiyaçlarını bile lüks haline getiren bir yapıdır.

Ve bu rejim, her geçen gün yoksullaştırdığı insanların yaşamlarıyla kumar oynuyor.

Fatih’teki aileyi öldüren şey bir anlık hata, bir teknik sorun ya da bireysel ihmal değildir.
Onları öldüren şey, insan hayatını hiçe sayan, kâr için her şeyi mubah gören düzenin ta kendisidir.

Bu düzende ölüm “kader”, yoksulluk “tercih”, denetimsizlik “piyasanın doğası”, yolsuzluk “olağan prosedür”, rezaletler ise “basit aksaklık” diye sunulur.

Sorumlu Kim?

Sorumlu;

Yaşamı ucuzlatan,

Denetimi yok eden,

Halkın sağlığını patronların insafına bırakan,

Her krizde kârını artırırken halka ölümü, açlığı ve borcu reva gören,

Faşizmi yönetme biçimi hâline getiren siyasal ve ekonomik düzendir.

Ve bu düzen sürdükçe daha çok aile ölecek, daha çok işçi göçük altında kalacak, daha çok çocuk zehirlenecek, daha çok kadın sokakta katledilecek.

Çare Bireysel Önlem Değil, Kolektif Mücadeledir

Bize dayatılan şey “tedbir alın”, “dikkat edin”, “şansa güvenin”.
Oysa gerçek açık: Yaşamı güvence altına almanın tek yolu örgütlü toplum ve örgütlü mücadeledir.

Çünkü bu düzen kendiliğinden değişmez; halkın örgütlü gücü karşısında geri adım atar.

Fatih’te ölen aileye borcumuz var:

Bu düzenin üzerimize yıktığı ölüm siyasetine karşı ses çıkarmak, mücadele etmek, yaşama sahip çıkmaktir.

Kâr Uğruna Yaşamlarımızı Çalan Düzen: Fatih’teki Aile Katliamı Bir İstisna Değil, Düzenin Kendisi

Her şeyin rant, talan ve sömürüye dönüştürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Bu düzende kimsenin yaşam güvencesi kalmadı; ne sokakta, ne işte, ne evde… En temel hak olan yaşam hakkı bile piyasanın hoyrat ellerine terk edilmiş durumda. İstanbul Fatih’te yaşanan ve “zehirlenme şüphesi” olarak duyurulan aile trajedisi, aslında bu düzenin ürettiği sistematik cinayetlerden yalnızca biri.

Soruşturma ilerledikçe ortaya çıkan bilgiler kan dondurucu. Hayatını kaybeden anne, baba ve iki çocuğun kaldıkları otel odasında resepsiyon görevlisi tarafından kilitlendiği, baba Servet Böcek’in ise çocuğunu kucağına alarak kapıyı kırmaya çalıştığı ortaya çıktı. Bu bir “olay” değil; bu halkın üzerine çöken yozlaşmış, çürümüş, kar hırsıyla gözü dönmüş düzenin bütün karanlığının bir yansımasıdır.

Bu ülkede yaşanan ne ilk ne de son. Çünkü düzen değişmedikçe, suçun kaynağı hep yeniden üretiliyor.

Bozuk Gıdalar İç Pazara, İnsan Hayatı Çöpe

Her gün duyuyoruz: Yurt dışına gönderilmek üzere hazırlanan ancak bozuk, sağlığa zararlı olduğu için iade edilen ürünler iç piyasaya “temiz” diye sürülüyor. Yok edilmesi gereken gıdalar halka yediriliyor. Bebek mamalarından et ürünlerine, sütlerden sebze-meyvelere kadar her şeyin içine kâr hırsı bulaşmış durumda.

Bu bilinçli bir tercihtir. İktidarın ve sermayenin ortaklaştığı siyasal-ekonomik düzenin açık politikasıdır:
Kâr varsa insan yoktur. İnsan varsa kâr yoktur.

Bu yüzden insan hayatı, bu düzen için en ucuz maliyet kalemidir.

Faşist, Talançı, Hırsız Bir Düzen: Halkı Katlederek Ayakta Duruyor

Bugün içinde yaşadığımız sistem, yalnızca ekonomik bir sömürü düzeni değildir; aynı zamanda ideolojik, siyasal ve kurumsal olarak örgütlenmiş bir faşist talan rejimidir. Halkın tüm kaynaklarını yutan, emeğini sömüren, en temel ihtiyaçlarını bile lüks haline getiren bir yapıdır.

Ve bu rejim, her geçen gün yoksullaştırdığı insanların yaşamlarıyla kumar oynuyor.

Fatih’teki aileyi öldüren şey bir anlık hata, bir teknik sorun ya da bireysel ihmal değildir.
Onları öldüren şey, insan hayatını hiçe sayan, kâr için her şeyi mubah gören düzenin ta kendisidir.

Bu düzende ölüm “kader”, yoksulluk “tercih”, denetimsizlik “piyasanın doğası”, yolsuzluk “olağan prosedür”, rezaletler ise “basit aksaklık” diye sunulur.

Sorumlu Kim?

Sorumlu;

Yaşamı ucuzlatan,

Denetimi yok eden,

Halkın sağlığını patronların insafına bırakan,

Her krizde kârını artırırken halka ölümü, açlığı ve borcu reva gören,

Faşizmi yönetme biçimi hâline getiren siyasal ve ekonomik düzendir.

Ve bu düzen sürdükçe daha çok aile ölecek, daha çok işçi göçük altında kalacak, daha çok çocuk zehirlenecek, daha çok kadın sokakta katledilecek.

Çare Bireysel Önlem Değil, Kolektif Mücadeledir

Bize dayatılan şey “tedbir alın”, “dikkat edin”, “şansa güvenin”.
Oysa gerçek açık: Yaşamı güvence altına almanın tek yolu örgütlü toplum ve örgütlü mücadeledir.

Çünkü bu düzen kendiliğinden değişmez; halkın örgütlü gücü karşısında geri adım atar.

Fatih’te ölen aileye borcumuz var:

Bu düzenin üzerimize yıktığı ölüm siyasetine karşı ses çıkarmak, mücadele etmek, yaşama sahip çıkmaktir.

Önceki İçerikSiyonist İsrail, Lübnan’ın güneyine hava saldırısı
Sonraki İçerikEmperyalizmin Kapısında Meşruiyet Dilenmenin Utancı: Trump’ın “Turkey” Hakareti ve Uşaklığın Siyaseti