ALEVİLİĞİN ÖZÜ , HAKİKATİ HURAFELERDEN AYIRMAK

“Bu Âdem dedikleri

El, ayak, baş değil

Âdem manaya derler

Suret ile kaş değil.”[1]

Mehmet İnanç Turan’ın, ‘Alevîliğin Özü’[2] başlıklı çalışması, hacimli bir izleğin -şimdilik- “son durağı” ve daha önceki yapıtları gibi, bundan da çok şey öğrendik…

“Yazarın hiçbir dinsel inançla ilişkisi yoktur. Kitabın amacı, Alevîliği gerçeğine uygun aktarmaktır,” (s.10) vurgusuyla O, Alevîler’in “Bütün varlıkların bir Nur’dan doğduğuna” (s.29.); “Varlıkların yapısında dört madde olduğuna inan”dığını (s.36) aktarır.

Turan’ın deyişiyle onlar, “Enel-Hakk inancını savunur” (s.38); “Cennet-cehenneme inanmaz” (s.57); “İslâm tanrısını eleştirir” (s.62); “Ali’yi tanrı olarak görür” (s.83); “Namaz kılmaz” (s.89); “Hacca gitmez” (s.95); “Ramazan orucu tutmazlar ve zekât vermez”; (s.101) “İçki içmeyi günah saymaz”lar. (s.107)

 “Dört kapı öğretisini savunur” (s.104); “Kıyamete inanmaz” (s.54); “Ezilenleri savunur,” (s.111) tezlerini ifade ederken; bunların altını doldurur. Ona göre Alevîlik, “Sevgi dinidir.” (s.115)

* * * * *

“Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen ayrıksı bir inançtır Alevîlik…

“Bizim nazarımızda kadın, erkek farkı yok, eksiklik noksanlık senin görüşlerinde.” “Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir.” “72 millete bir nazarla bakmayan/ Kırk yıl müderris olsa hakikâtte asidir,” diyen…

“Eline beline diline hâkim olmayı” temel düstur edinen bir inanç biçimi olarak Alevîlik; “Hararet nardadır, sacda değildir/ Keramet baştadır, taçta değildir/ Her ne ararsan kendinde ara/ Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir,” vurguyla 72 millete aynı nazarda bakan akıl ve vicdandır…

Haksıza karşı, iyiden ve güzelden yana durmanın ilimdir, sevgi/ saygıdır; “Dört Kapı Kırk Makam” öğretisidir…

Hallac-ı Mansur, Hacı Bektaş Veli, Şeyh Bedrettin ve Pir Sultan Abdal’ca duruştur; komünalisttir; kolektivizme yatkındır…

Zalime ve onun zulmüne boyun eğmeme kararlılığıyla semah duran özdür, sözdür, deyiştir, sazdır, duruştur…

Neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verebilen İnsanı Kâmil olma gayretidir. Temeli insandır, eşitliktir, birlikteliktir, kardeşlik (musahiplik) düzenidir, farklı görüşlere açık olmaktır. İçi başka, dışınız başka olmamayı düstur bilen; Alevîlik’te/Kızılbaşlık’ta aslolan “Hakikât Kapısı”dır; evrensel simgesi de topraktır.

“Toprak olmanın sevgisi, insan sevgisidir. Alevîlikte toprak, insanın güneşidir, cömertliğidir. Karşılıksız çıkarsız sevginin, sevmenin, yardımlaşma ve dayanışmanın ırmağıdır. Pirler, “Hızır, cenneti toprağının dibine değil üzerine kurmuştur,”[3] demişlerdir.

Alevî inancına göre; her canlı doğuştan olgunlaşmamış ham bir kişiliğe sahiptir. İnsan ise kendi iradesinin dışında herhangi bir toplumda doğar ve o toplumun kültürel, ulusal, ananevi, özelliklerini devralırlar. O toplumun gelenek ve göreneklerine göre şekillenirler.

Alevî inancına göre insan evladı aşamalı olarak “Dört Kapı”dan yani belli aşamalardan geçtikten sonra olgunlaşır, insan kâmil olur.

“Dört Kapı Kırk Makam” öğretisiyle eğitilen toplum gereken koşullarda olgunlaşır. Kâmil insanlar topluluğunu oluştururlar.

“Dört Kapı Kırk Makam” biçiminde insanı “İnsanı Kâmil” (olgun insan) olmaya götüren ilkeler aşamalıdır. Bir insan dört kapıyla, makamlardan geçerek benliğini yıkar, arı, duru olur.

Alevî/ Kızılbaş erkânında “Rea Hakk” inancı oluşturan her kapının simgesel bir anlamı vardır: Hava, Su, Ateş, Toprak gibi…

Ezilenler, ötekileştirilenler, baskıya uğrayanlar bir sığınak ve kendilerini ifade olanağı bulurlar Alevîlik’te.[4] Tabiri yerindeyse o, “ezilenlerin inancı”dır.

* * * * *

Yazarın önemli saptamasıyla, “Alevîliği Ali üzerinden tanımlamak yanlıştır.” (s.11) Çünkü “Alevîlikte Tanrı (Hakk) ile İnsan Bir’dir. Hakk ile İnsan arasında hiyerarşik bir üst-alt ilişkisi yoktur; eşitlik vardır. Söz konusu ettiğimiz üç dinde, yani İslâm’da, Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ‘Tanrı-Kul ilişkisi’ vardır. Alevîlikte böyle bir ilişki yoktur. (s.12)

Resmî ya da gayri resmî tarihin Hz. Ali açıklamaları -Cemal Canpolat,[5] Miyase İlknur,[6] Avni Özgürel,[7] Naci Cem Öncel,[8] Soner Yalçın,[9] vb’lerine dek!- sorgulamayan tekrarın nakli “iddialar”ının ötesine geç(e)mezken; “İslâm’daki Hz. Ali, Hz. Muhammed’in damadı-yardımcısı bir kişiliktir. Namazını, orucunu, zekâtını, haccını yerine getiren iyi bir Müslüman’dır. 7-8 kadınla evlenmiştir. Yine Kur’an’ın kadınları küçük gören bakışını aynen benimser. Ruh göçü (devriye) anlayışına karşı çıkar. Enel Hakk (Ben Tanrı’yım) görüşünü benimsemez.

Alevîler şimdiye kadar saydığımız eylemleri onaylamazlar. Yani İslâm’ın ibadetlerini yerine getirmezler. Çok kadınla evliliği kabul etmezler. Kadınları, erkeklerin dengi olarak görürler. Ruh göçünü ve Enel-Hakk inancını savunurlar. Demek ki, İslâm’da Hz. Muhammed’in yardımcısı olan Hz. Ali ile Alevîlerin Ali’si arasında bir fark vardır,” (s.20) der Mehmet İnanç Turan…

Belki de yapıtın altı çizilip, tartışılması gereken kritik saptaması da burasıdır.

* * * * *

Özetle; bir ölçüde Şamanizm ile örtüşen Alevîliği İslâm’dan ve diğer semavi dinlerden ayıran pek çok yön vardır. Farklı bir inanış sistemidir. Doğayla uyum gösteren, insan yapısına uygun, dogmatik olmayan bir inanıştır.

Politik olarak isyancı, Ortodoks din açısından sapkın (rafizi) özellikleriyle “İslâmcı odaklar, Alevîleri İslâm içine almaya çalışıyorlar. Alevîliğe ait olmayan inançları, Alevîliğin içine sokmaya uğraşıyorlar. Oysa Alevîlik İslâm dininin dışında mazlum bir dinsel inançtır. Alevîlik asimilasyon altındadır. Bu asimilasyon, Osmanlı devletinin kuruluşundan bugüne kadar sürmektedir. Alevîler adım adım Sünnîleştirilme sürecine sokulmuştur.” (s.9.)

Bu, gün gelmiş “cezalandırma” ile hayata geçirilmiştir; şu habere bir göz atın: “Sivas Katliamı’nın 29. yıldönümünde ‘Alevî Soykırımı’ yazılı pankart açan Hüseyin Karababa, ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlaması ile Ankara Güvenlik Şube Müdürlüğü’nde ifade verdi.”[10]

Gün gelmiş “devletin operasyonları”na hedef olmuş: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasını taşıyan atama kararları 3 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Buna göre; 9 Kasım 2022’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulan Alevî-Bektaşî Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na Ali Arif Özzeybek atandı”![11]

Gün gelmiş para-militer saldırganlıklarla sindirilmeye çalışılmıştır: “Bir grup saldırgan Şahkulu Sultan Vakfı’nın deprem bölgesine gönderilmek üzere Pendik şubesinde yüklediği yardım tırına el koymak istedi, vakıftakilerin direnmesi üzerine ise silahlı saldırı düzenledi”![12]

Öncesi de dahil Yavuz Sultan Selim’den Kanuni Sultan Süleyman’a Osmanlılar’ın ‘Kızılbaş’ diye adlandırdıklarına reva gördükleri; örneğin Şeyhülislâm Ebusuud’un, “Kızılbaşların katlinin helâl olduğu, Kızılbaş katledenin gazi olacağı, Kızılbaşlarca öldürülenlerin şehit sayılacağı, Kızılbaşların mallarının ve ırzlarının helâl olduğu” biçimindeki fetvaları günümüze kadar ulaşıp Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, Gazi Mahallesi’nde katliamların, Madımak’taki diri diri yakılmanın önünü açmıştır.

* * * * *

İnsan(lık), sürdürülemez kapitalizmin III. büyük bunalımı ile derinlikli bir kaosu yaşarken; toplumsal soru(n)ların yarı çapı genişleyip, bir uygarlık krizine dönüşüyor. Ama eşzamanlı olarak, çözümün imkânları da olgunlaşmakta…

Böyle bir kesitte zamanın ruhu; komünalist isyancı özellikleriyle – dağınık, parçalı, karmaşık ve hak etmeyenlerin elinde araç hâline sokulan- Alevîliğe, asimilasyon zorbalığına karşı yeni bir yol açmayı mümkün kılıyor.

Bu mümkündür. Malum: “Alevîlik ezilenlerin yanında”dır. (s.121-122)

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

Önceki İçerikNEWROZ KUTLAMALARI VE GÖZALTILAR
Sonraki İçerikSURUÇ AİLELERİ 92 AYDIR ADALET ARIYOR