İmamoğlu’nun tutuklanması, öğrenci gençliğin barikatları parçalaması, sokağa, alanlara akan öfke, isyan ve sistem krizi ortamında geride bırakılan 1 Mayıs
2025 yılı 1 Mayıs’ı, Türkiye’nin derinleşen ekonomik krizinin, siyasi baskılarının ve toplumsal kutuplaşmalarının gölgesinde gerçekleşti. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, halkın öfkesini ve sisteme karşı direncini daha da artıran bir kırılma noktasıydı. Aynı zamanda öğrenci gençliğin, üniversite kampüslerinde kurdukları barikatları parçalaması ve sistemin içsel krizinin boyutları, bu yılki 1 Mayıs’ın önemini katbekat artırdı. İşçi sınıfı ve devrimci hareket, bu zorlayıcı koşullar altında, tarihsel mücadelesinin bir parçası olarak yeniden sokaklara çıkmaya karar verdi. Derinleşen ekonomik kriz, artan devlet baskısı ve siyasi yasaklar ortamında, 1 Mayıs bu yıl da devrimci sınıflar ile sermaye düzeni arasındaki karşıtlığın sokakta yeniden kurulduğu bir gün oldu. Taksim’in bir kez daha işçilere yasaklanması, devletin sınıf hafızasını silme çabasının sürekliliğini gösteriyor.
Reformist, liberalizmin ve bürokrat sendikacılık bir kez daha sınıfa sırtını döndü, Taksim yerine Kadıköy çağrısı ile devrimci irade ve sorumlukta kaçtı.
Bu kritik dönemde, reformist ve liberal eğilimler bir kez daha devrimci mücadelenin ruhunu ve amacını terk ederek, sınıfın çıkarlarına ihanet etmiştir. Taksim Meydanı’na yapılacak yürüyüşün yasaklanmasının ardından, bu kesimlerin Taksim yerine Kadıköy’de toplanma çağrısı yapmaları, işçi sınıfının tarihsel hafızasına ve devrimci iradesine açıkça bir darbe niteliğindedir. Bu tür bir yönelim, sınıf mücadelesini bir sembol mücadelesine indirgemekle kalmaz, aynı zamanda devrimci iradeyi zayıflatmayı ve sınıfın öz gücünü boşa çıkarmayı amaçlıyor. Kadıköy’e yapılan çağrılar, sistemin kriz içinde olduğu, halkın öfkesinin alanlara aktığı bu dönemde, işçi sınıfının devrimci bilincini pasifize etme çabasının bir aracı haline geldi.
Bu tür bir reformist yaklaşım, devrimci radikalizmin kaçışıdır. Taksim gibi bir sembol alanı terk etmek, sistem karşıtı mücadelenin içinde olduğu zorlukları ve devrimci kararlılığı geriye itmek, sınıf mücadelesinin stratejik duruşunu zayıflatmaktır. Asıl mesele, bu tür bir adımın kitleleri pasifleştirmek, sınıf hareketinin özgün gücünü baltalamak ve geriye doğru çekmek amacı taşıdığı gerçeğidir. Taksim, sadece bir meydan değil, işçi sınıfının mücadelesinin ve geçmişinin en önemli simgesidir. Reformist liberalizmin bu tavrı, Taksim’i terk ederek, işçi sınıfının mücadelesinin tarihsel ve ideolojik köklerinden kopmasına neden olmakta ve sistemle yapılacak gerçek bir hesaplaşmayı engellemektedir.
Bu durum, devrimci sorumlukta bir tür kaçışı olarak okunabilir. Devletin baskılarına ve yasaklarına karşı gösterilen tavizsiz direnişin tam karşısında, reformistlerin sınıf hareketini pasifize etme çabası, 1 Mayıs’ın gerçek anlamını yansıtmaktan uzak bir tavırdır. Sistemin kriz içinde olduğu, halkın ve işçi sınıfının direncinin arttığı bu koşullarda, gerçek bir devrimci irade, reformist eğilimlerden çok daha radikal ve sınıf mücadelesinin özüne yaslanmalıdır.
2025 1 Mayıs’ı, Türkiye işçi sınıfı ve devrimci hareket açısından tarihsel sürekliliği olan çetin bir sınavı daha geride bıraktı. Derinleşen ekonomik kriz, artan devlet baskısı ve siyasi yasaklar ortamında, 1 Mayıs bu yıl da devrimci sınıflar ile sermaye düzeni arasındaki karşıtlığın sokakta yeniden kurulduğu bir gün oldu. Taksim’in bir kez daha işçilere yasaklanması, devletin sınıf hafızasını silme çabasının sürekliliğini gösteriyor.
Taksim neden ısrar konusudur?
Devrimciler için Taksim Meydanı, yalnızca sembolik bir alan değil; emek mücadelesinin tarihsel, siyasal ve sınıfsal hafızasının cisimleştiği mekândır. 1977’de katledilen 34 işçinin, Taksim ısrarında şehit düşenlerimizin anısı, Taksim’in işçi sınıfının hafızasındaki yerini perçinlemiştir. Devletin bu alanı yasaklaması, yalnızca fiziksel değil, ideolojik bir kuşatma politik saldırısıdır.
Reformizmin ve kuyrukçuluğun çürüyüşü
Bu yıl da DİSK ve KESK gibi geleneksel sendikal yapılar, devletten icazetli bir 1 Mayıs hattına razı olarak, işçi sınıfının taleplerinden çok düzenin tahammül sınırlarını esas aldılar. Bu kervana katılan ‘sol, sosyalist’ ideasındaki bazı yapılarda bu suça ortak oldular, kendi gücüne güvensizlik ve sınıfa güven yerine sendika bürokratlarının arkasına dizildiler. Bu tutum, reformizmin mevcut krizini ve sınıf hareketi üzerindeki frenleyici etkisini bir kez daha açığa çıkarmıştır.
Devrimci irade, sokağın siyasal ve öncülüğünün önemi
Ancak sokakların isyanı ve iradesi 1 Mayıs’ta bir kez daha gösterdi ki isyanın nedeni sadece CHP’ye yönelik saldırıların protestosu olmadığını politik bir tutum olduğunu ortaya koydu. 1 Mayıs öncesinde faşist sistemin düzenlediği operasyonlar da sorunun bir alan sorunu olmadığını görmek istemeyenlerin ısrarına rağmen somut olarak gösterse de gözlerini açmaya yetmedi. Buna karşın bir kısım devrimci sosyalist güçler, öğrenci gençlik Taksim iradesini bu yıl da sokaklara taşımış, polis ablukasına, göz altılara rağmen geri adım atmamışlardır. Bu politik kararlılık, devrimci öznenin sınıf içindeki temsil kapasitesini yeniden görünür kılmıştır.
Taksim ısrarı, bir meydan sorunu değil sınıfsal konumlanıştır
Her yıl Taksim için verilen mücadele, yalnızca bir geleneksel tekrar değil, sınıf mücadelesinin stratejik sürekliliğidir. Taksim’e yürümek, geçmişe saplanmak değil, hafızayı savunarak geleceği kurmaktır. Sorunu sadece bir meydan sorunu olarak göstermek sistemin yok etmek istediği ortak hafızaya saldırılarına solda destek vermektir.
Bugün görevimiz açıktır; Taksim’e yürüyen iradeyi, kalıcı bir sınıf örgütlenmesine dönüştürmektir.
Geleceği kazanmak için hafızayı savunmaktan geçmektedir
2025 1 Mayıs’ı bir kez daha gösterdi ki; yasaklar büyüyor, ama öfke de büyüyor. Devrimci çözüm ve öncülük ihtiyacı her zamankinden daha yakıcı. Taksim’i kazanmak, sadece bir meydanı değil; işçi sınıfının geleceğini kazanmaktır.
Hayat ve irade bir kez daha tarihe notunu düştü; sınıfta yana, sınıfa yönelenlerle sınıfta kaçanları. Şimdi mesele daha çetin mücadelelere açılan kapıdan içeriye girip girmeme meselesidir. Yaşam ve pratik bir kez daha siyasal konumlanış ve sınıflar mücadelesi ve sisteme karşı tercih meselesi değil herkesin sınıfsal konumlanışını ortaya koydu. Ancak unutulmaması gereken tüm olumsuzluklara rağmen mücadele barikatları aşma ve çorak toprakları yeşertecek dinamiğini bir kez daha ortaya koymuştur.