İsrail Büyükelçiliği eylemini yapan Elias Rodriguez’in manifestosu

21 Mayıs’ta Washington DC’de iki İsrail Büyükelçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez tarafından yazıldığı iddia edilen manifesto elime ulaştı. Elime ulaşan bu belgenin Rodriguez tarafından herhangi bir kolluk kuvveti ya da medya tarafından adı açıklanmadan önce tarih atılmış ve imzalanmış olması belgenin gerçek olduğunu işaret ediyor.

Bu metni yayınlamamın amacı şiddet olaylarını burada yüceltmek değil – ki şiddet olaylarını tiksindirici buluyor ve kınıyorum- kamuoyunun olan bitenin gerçekliğini daha iyi anlayabilmesi içindir.

Bu metinlerin içeriğiyle yüzleşmeyi reddetmek, genellikle bilgi boşluğu yaratır ve bu boşluk, gerçekleri çarpıtabilecek sahte belgeler, komplo teorileri veya yetkililer tarafından özellikle seçilerek sızdırılan bilgilerle hızla doldurulur. Belgenin de açıkça ortaya koyduğu gibi, özellikle siyaset söz konusu olduğunda, güneş ışığının en iyi dezenfektan olduğuna inanıyorum.*

Metropolitan Polis Şefi Pamela A. Smith, Rodriguez’i Chicago’dan 30 yaşındaki bir erkek olarak tanımladı ve olay yerinde “Özgür, özgür Filistin!” diye bağırdığını söyledi. Manifesto, bu mesajı yineleyerek, Gazze’deki savaşı ana şikâyet konusu olarak gösterip, cinayetleri siyasi protesto eylemi olarak nitelendiriyor.

Aşağıda belgenin tam metni yer almaktadır.

* “Güneş ışığı dezenfektanların en iyisidir” (Sunlight is the best disinfectant) sözü Yüksek Mahkeme Yargıcı Louis Brandeis’in 22 Haziran 2007 tarihinde hükümetin şeffaflığının güneş ışığının mikrop öldürücü özelliklerine benzer şekilde yolsuzluğun kökünü kazıyacağını ifade etmek için kullandığı ve şeffaflığın önemine vurgu yaptığı sözüdür.

Ken Klippenstein, Gazeteci

20 Mayıs, 2025

Halintar, gök gürültüsü veya şimşek gibi bir anlamı olan bir kelimedir. Bir olayın ardından insanlar onu anlamlandırmak için bir metin ararlar, işte bu da bir deneme. İsraillilerin Filistin’e karşı işlediği zulümler tarif edilemez ve ölçülemez. Çoğunlukla açıklamaları okumak yerine, olayları videolardan bazen canlı olarak izliyoruz. Ölü sayısının hızla arttığı birkaç ayın ardından İsrail, soykırımına iyi hizmet eden ölüleri sayma kapasitesini bile yok etmişti. Bu yazının yazıldığı sırada Gazze Sağlık Bakanlığı, travmatik güç kullanımı sonucu 53.000 kişinin öldüğünü, en az on bin kişinin enkaz altında olduğunu ve önlenebilir hastalıklar ve açlıktan kaç bin kişinin daha öldüğünü, on binlerce kişinin ise İsrail ablukası nedeniyle açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu kaydetmiştir. Tüm bunlar Batı ve Arap hükümetlerinin suç ortaklığıyla mümkün olmuştur. Gazze Enformasyon Ofisi, enkaz altında kalan on bin kişiyi de kendi sayımına dahil etmiştir. Haberlerde, aylarca enkaz altında kalan “on bin” kişiye yer veriliyor, ancak enkazlar sürekli olarak daha da büyütüyor, enkazlar defalarca bombalanıyor ve enkazların arasındaki çadırlar bombalanıyor. Yemen’de Suudi Arabistan, İngiltere ve ABD’nin bombardımanı altında yıllarca birkaç bin olarak sabit kalan ölü sayısı, geç de olsa 500 bin olarak açıklanmıştı. Tüm bu rakamlar neredeyse kesin olarak suç teşkil eden eksik sayımlardır. Ölü sayısının 100.000 veya daha fazla olduğu tahminlerine inanmakta hiçbir zorluk çekmiyorum. Bu yılın mart ayından bu yana, “Koruyucu Hat Harekâtı”[1] ve “Dökme Kurşun Harekâtı”nda [2] ölenlerin toplamından daha fazla insan öldürüldü. Bu noktada, parçalanmış, yanmış ve patlamış insanlardan kaçının çocuk olduğu hakkında daha ne söylenebilir? Bunun olmasına izin veren bizler, Filistinlilerin affını asla hak edemeyeceğiz. Onlar da bunu bize açıkça belirttiler.

Silahlı eylem her zaman askeri eylem değildir. Genellikle değildir. Genellikle tiyatro ve gösteri niteliğindedir, bu özelliği birçok silahsız eylemle ortaktır. Soykırımın ilk haftalarında gerçekleşen şiddet içermeyen protestolar bir tür dönüm noktası gibi görünüyordu. Daha önce hiç bu kadar çok insan Batı’nın sokaklarında Filistinlilere katılmamıştı. Daha önce hiç bu kadar çok Amerikalı politikacı, en azından retorik olarak, Filistinlilerin de insan olduğunu kabul etmek zorunda kalmamıştı. Ancak şu ana kadar retorik pek bir işe yaramadı. İsrailliler, Amerikalıların Filistinlileri yok etmek için kendilerine verdikleri serbestlikten duydukları şoku övünerek anlatıyorlar. Kamuoyu soykırımcı apartheid devletine karşı tavır aldı, ama Amerikan hükümeti omuz silkti, kamuoyu ne derse desin, protestoları suç sayabilecekleri yerlerde suç sayacak, suç sayamayacakları yerlerde ise İsrail’i kısıtlamak için ellerinden geleni yaptıkları yönünde yumuşak sözlerle boğacaklar. Aaron Bushnell [3] ve diğerleri katliamı durdurmak umuduyla kendilerini feda ettiler ve devlet, onların fedakarlıklarının boşuna olduğunu, Gazze’de durumun daha da kötüye gitmesinin umutsuz olduğunu ve savaşı ülkemize taşımamızın anlamsız olduğunu hissettirmeye çalışıyor. Onların başarılı olmasına izin veremeyiz. Onların fedakarlıkları boşuna değildi.

O halde, hükümetimizin temsilcilerinin bu katliama yardım ve yataklık etmelerinden dolayı hissettikleri cezasızlık bir yanılsama olarak ortaya çıkarılmalıdır. Gördüğümüz cezasızlık, soykırımcıların hemen yakınında bulunan bizler için en kötüsüdür. Guatemala devleti tarafından Maya soykırımının kurbanlarını tedavi eden bir cerrah, katliam sırasında ağır yaralanan bir hastayı ameliyat ederken, aniden silahlı adamların odaya girip hastayı ameliyat masasında vurarak öldürdüklerini ve onu öldürürken güldüklerini anlatıyor. Doktor, en kötü kısmının, yakından tanıdığı katillerin, yıllar sonra yerel sokaklarda açıkça havalı havalı dolaşmalarını görmek olduğunu söyledi.

Başka bir yerde, vicdanlı bir adam, Vietnam’ın katili olarak gördüğü Robert McNamara’yı, feribotun salonunda arkadaşlarıyla gülüşürken gördüğünde aynı cezasızlık ve kibirden öfkelenerek, Martha’s Vineyard’a giden feribottan denize atmaya çalıştı. Adam McNamara’nın “‘Benim geçmişimde bir sorun yok ve yakın dostum Ralph ile birlikte böyle bir barın üzerine yığılabilirim ve siz de bunu kabul etmek zorundasınız’ dercesine durmasına” itiraz etti. Adam McNamara’yı güverteden suya atmayı başaramadı, eski dışişleri bakanı korkuluğa tutunup ayağa kalkmayı başardı, ancak saldırgan girişiminin değerini şöyle açıkladı: “Onu dışarı çıkardım, sadece ikimiz vardık ve birdenbire geçmişinin o kadar da iyi olmadığı ortaya çıktı, değil mi?”

Silahlı eylemlerin ahlakı hakkında birkaç söz: Soykırıma karşı olan bizler, faillerin ve suç ortaklarının insanlıklarını yitirdiklerini savunmaktan memnuniyet duyuyoruz. Bu görüşe sempati duyuyorum ve ekran aracılığıyla bile olsa tanık olunan zulmü kabul edemeyen ruhları yatıştırmadaki değerini anlıyorum. Ancak insanlık dışı davranışlar, şok edici bir şekilde yaygın, sıradan ve alelade bir insan davranışı olduğunu uzun zamandır kanıtlamıştır. Bir fail, sevgi dolu bir ebeveyn, saygılı bir çocuk, cömert ve yardımsever bir arkadaş, cana yakın bir yabancı, kendisine uygun olduğunda ve bazen uygun olmadığında bile ahlaki güce sahip olabilir, ama yine de bir canavar olabilir. İnsanlık, kimseyi sorumluluktan muaf tutmaz. Bu eylem, 11 yıl önce, benim kişisel olarak Filistin’deki acımasız tutumumuzun farkına vardığım Koruyucu Hat Harekatı sırasında ahlaki olarak haklı olabilirdi. Ancak bence çoğu Amerikalı için böyle bir eylem anlaşılmaz, delice görünürdü. Bugün en azından bu eylemi son derece anlaşılır ve garip bir şekilde yapılacak tek mantıklı şey olarak gören birçok Amerikalı olduğu için mutluyum.

Seni seviyorum anne, baba, küçük kız kardeşim, O***** sen de dahil olmak üzere tüm ailem.

Özgür Filistin

Dipnotlar:

[1] 2014 İsrail-Gazze çatışması ya da İsrail devletinin ifade ettiği adla Koruyucu Hat Harekâtı, İsrail Ordusu’nun 8 Temmuz 2014’te Gazze Şeridi’ne yönelik başlattığı askeri operasyondur.

[2] Dökme Kurşun Harekâtı, İsrail Ordusu’nun 27 Aralık 2008 tarihinde Gazze Şeridi’ne yönelik operasyonudur.

[3] Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri’nde görevli 25 yaşındaki Aaron Bushnell, İsrail’in Filistin topraklarında yürüttüğü soykırıma karşı Washington’da İsrail Büyükelçiliği’nin ön kapısı önünde kendini yaktı.

[kenklippenstein.com’da yayımlanan İngilizce orijinalinden Ezgi Ceylan tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]

Önceki İçerikODTÜ Devrim Yürüyüşü: Eşit ve özgür bir dünya için…
Sonraki İçerikCumartesi Anneleri 1052. haftada: Gözaltında kaybedilen Mehmet Selim, Hasan ve Cezayir Örhan için adalet çağrısı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz