Orhan Yılmazkaya, Türkiye solunun geleneksel yaklaşımlarından farklı olarak, Kürtlerin özgürlük mücadelesini “yardım” veya “destek” meselesi olarak değil, devrimci stratejinin merkezî bir bileşeni olarak değerlendirmiştir.
27 Nisan 2009’da polis telsizine giren bir devrimcinin sloganlarıyla uyanmıştı Türkiye ve Kürdistan halkları. O devrimci Orhan Yılmazkaya’ydı. O, yalnızca bir militan figür olarak değil, aynı zamanda devrimci düşüncenin dönüşümüne katkıda bulunan bir aktör olarak özgün bir konumda durmaktadır. O’nun yaşamı ve mücadelesi, halkların ortak özgürlük mücadelesinin teorik-pratik temellerinin inşasının somut bir örneğini sunmaktadır.
Öyle ki, Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir kesimi, uzun yıllar boyunca Kürt özgürlük mücadelesinin önemini anlamamış, Kürt halkının özgürlük taleplerine kimi zaman mesafeli, kimi zaman ise kayıtsız kalmıştır. Bu tutum, sosyalist hareket içinde milliyetçi reflekslerin ve şoven önyargıların zaman zaman belirleyici olmasına zemin hazırlamıştır. Orhan Yılmazkaya’nın devrimci pratiği, bu tarihsel eğilimin aşılmasında önemli bir rol oynamıştır.
Yılmazkaya, Kürt Özgürlük Hareketi’yle kurduğu ilişkiyi teorik bir dayanışmanın ötesinde, doğrudan pratik bir yoldaşlığa dönüştürmüştür. Kürt halkının silahlı mücadelesinin yalnızca ulusal bir hak arayışı olmadığını, aynı zamanda bölge devriminin dinamiklerinden biri olduğunu kavrayarak, kendi devrimci konumunu bu mücadeleyle bütünleştirmiştir. Türkiye solunun geleneksel yaklaşımlarından farklı olarak, Kürtlerin özgürlük mücadelesini “yardım” veya “destek” meselesi olarak değil, devrimci stratejinin merkezî bir bileşeni olarak değerlendirmiştir.
Bu yönelimiyle, Kürt gerillasıyla doğrudan birlikte mücadele pratiğini başlatan ilk devrimcilerden biri olmuştur. Onun Kürt Özgürlük Hareketi saflarında gösterdiği fiili dayanışma ve yoldaşlık, yalnızca bireysel bir tutum değil, halkların birleşik devrimi fikrinin ve ruhunun inşasına da öncülük etmiştir. Yılmazkaya’nın açtığı bu yol, ilerleyen yıllarda Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak devrimci örgütlenmeleri, özellikle halkların birleşik devrim hareketi gibi girişimlerin teorik zeminini ve moral kaynağını oluşturmuştur.
Orhan Yılmazkaya’nın bu açtığı yol, ilerleyen yıllarda Rojava Devrimi sırasında da etkilerini göstermiştir. Rojava’daki devrimci sürece Türkiye ve dünya devrimcilerinin katılımı, yalnızca güncel bir enternasyonal sorumluluğun ifadesi değil, Yılmazkaya gibi öncüler tarafından örülen halklar arası yoldaşlık fikrinin tarihsel sürekliliğinin bir yansıması olmuştur.
Sonuç olarak, Orhan Yılmazkaya’nın yaşamı ve mücadelesi, Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin birleşik bir nehirde buluşmasının kapılarını aralamıştır. Onun teorik ve pratik katkıları, sadece geçmiş bir dönemin değil, bugünün ve geleceğin devrimci perspektiflerinin inşasında da canlı bir kaynaktır.
O’nu anmak, halkların özgürlük mücadelesiyle devrimci sosyalist mücadeleyi organik bir bütünlük içinde kavramak anlamına gelir. Onun bıraktığı miras, halkların eşitliği ve özgürlüğü uğruna süren mücadelede yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir.
KY: 29 Nisan 2025 Salı Y. Özgür politika gazetesi
MİHRİ YILMAZ