EMPERYALİST SERMAYE VE YENİ ÇATIŞMA ALANI: BUZ KÜTLESİ ÜZERİNDE

Kapitalist-emperyalist sistem, doğası gereği kriz üretir. Ancak bu krizler her zaman doğrudan savaşa evrilmez. Kimi zaman diplomatik gerilimler, kimi zaman ise bölgesel çatışmalar biçiminde kendisini gösterir. Günümüzde bu çatışma alanlarına bir yenisi daha eklenmiştir: Kuzey Kutbu, emperyalist rekabetin yeni sahnesi haline gelmektedir.

ABD emperyalizminin saldırgan yönelimi, Trump döneminde daha açık hale gelmiştir. Trump’ın Grönland’ı satın alma girişimi ve Kanada’yı “51. eyalet” olarak görmesi, Amerikan sermayesinin bu bölgeye yönelik hegemonyacı hayallerinin yansımasıdır. Bu çıkışlar Trump’a özgü değil; sermaye sınıfının kapitalist sistemin doğası gereği yeni pazar ve kaynaklara olan doyumsuzluğunun ürünüdür.

Ortadoğu, Kafkaslar, Azerbaycan-Rusya gerilimi ve şimdi de Çatışma hatları gün geçtikçe genişlerken öne çıkan yeni çatışma alanı ise Kuzey Kutbu… Emperyalist çelişkiler büyüyor, çatışma cepheleri genişliyor.

II. Dünya Savaşı’ndan bu yana emperyalist-kapitalist sistemin lideri olan ABD, “dünyanın jandarması” rolüyle hareket etmektedir. Ortadoğu’nun yeniden dizaynı, bu rolün temel başlıklarından biridir. Buradaki amaç sadece pazarların ve kaynakların denetimi değil, İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır. Ancak İsrail bu denklemde ABD’nin ortağı değil, taşeronudur. Filistin’deki katliamlar da bu emperyalist projenin parçasıdır.

ABD, giderek zayıflayan dünya jandarması rolünü yeniden güçlendirirken bu çağın başlıca savaş aktörü olduğunu vurgulamakta. Hegemonya mücadelesinde, Rusya ve Çin’in başını çektiği emperyalist blok karşısında zaman zaman inisiyatif kaybetmiş olsa da; Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Asya-Pasifik’te attığı adımlarla kayıplarını telafi etmeye çalışmaktadır. İsrail-Filistin savaşı, Ukrayna’daki vekâlet savaşı ve Suriye’deki müdahaleler, İran’a yönelik saldırı ve kuşatma bu yayılmacı politikanın somut örnekleridir.

NATO’nun Ukrayna savaşıyla yeniden canlandırılması, ABD’nin küresel gücünü tahkim etme arayışının sonucudur. Son zirvede üye ülkelerin savunma harcamalarını GSYH’nin %5’ine çıkarma kararı, ABD’nin askeri yükünü paylaşma stratejisinin ürünüdür. Zirvede son yılarda ilk kez Çin değil, Rusya tehdit olarak tanımlanmıştır. Bu tercihin ardında yalnızca Ukrayna değil, Kuzey Kutbu’nda derinleşen rekabettir.

Trump’ın yeniden iktidara gelişiyle “savaşlara son vereceğim” söylemi tamamen tersine dönmüştür. Meksika Körfezi’ni “Amerikan Körfezi” ilan etmesi, Grönland üzerindeki iddiaları ve Ukrayna’nın madenlerine dair açıklamaları, yalnızca iç politika hamleleri değil; emperyalist zorbalığın doğrudan ilanıdır. Filistin’deki katliamlar da bu stratejinin devamıdır. Bu saldırganlık, emperyalist yayılmacılığın yeni evresidir.

Foreign Affairs’te yayımlanan “Great Game” (Büyük Oyun) başlıklı makale, Arktik’teki rekabeti, 19. yüzyılda İngiltere ile Rusya arasındaki Orta Asya mücadelesine benzetiyor. Benzetme yüzeysel olsa da kapitalizmin tarihsel devamlılığını gösteriyor: Rekabet bitmez, biçim değiştirir. Arktik bugün Çin, ABD, Rusya, Kanada ve İskandinav ülkeleri arasında stratejik bir çekişme alanıdır.

Petrol, doğalgaz, nadir toprak elementleri, deniz tabanı madenciliği ve yeni ulaşım yolları; tümü bu bölgeyi emperyalist merkezler için vazgeçilmez kılmaktadır. Arktik’teki mücadele, kapitalizmin içsel çelişkilerinin ürünüdür: Kâr oranlarının düşmesi, pazarların daralması, hegemonya krizleri ve aşırı üretim, savaşların maddi temelini oluşturur.

Trump yönetimi, ABD sermayesinin Arktik özlemlerini yeniden canlandırdı. Kanada’nın “eyalet” yapılması ve Grönland üzerindeki hevesler, Amerikan tekellerinin çıkarlarının politik ifadesidir. Ancak ABD, Rusya ve Çin karşısında artık geç kaldığını fark etmektedir.

2022’de Çin ve Rusya “sınırsız ortaklık” ilan ederek Arktik’te bilimsel, askeri ve ekonomik alanda iş birliğini derinleştirdi. Çin, Rus sıvı doğalgaz projelerini destekliyor, Kuzey Deniz Rotası üzerindeki yatırımlarını genişletiyor. Bu gelişmeler, ABD’nin küresel egemenlik krizini derinleştiriyor.

Arktik’teki çatışma, bölgesel değil; küresel hegemonya savaşının parçasıdır. ABD, Çin ve Rusya başta olmak üzere tüm emperyalist güçler, bu bölgeye yönelik askeri, ekonomik ve diplomatik hamlelerini artırmaktadır. NATO’nun İskandinavya’ya genişlemesi, ABD’nin Finlandiya ve İsveç’le yaptığı ikili anlaşmalar, bu stratejinin yansımalarıdır. Ukrayna üzerinden Rusya’nın, Tayvan üzerinden Çin’in kuşatılması, aynı hegemonya savaşının farklı cepheleridir.

Jeopolitik fay hatları kırılıyor, bloklar yeniden şekilleniyor. Kapitalist-emperyalist sistem içinde yükselen güçler ile eski merkezler arasındaki çelişkiler keskinleşiyor. Bu çelişki, nükleer silahların gölgesinde yeni dünya savaşını dayatıyor.

Counterfire’dan Kevin Crane’in de belirttiği gibi, ABD’nin 21. yüzyıldaki savaşları küresel egemenliğini yitirmeme çabasıdır. Afganistan’dan Ortadoğu’ya, oradan Arktik’e yönelen saldırganlık, kapitalizmin yeni yaşam alanları yaratma arayışıdır.

Sistem yeniden paylaşım istiyor. Kaynakların, yolların, kıtaların ve kutupların paylaşımı… Bu paylaşım savaşı; sıcak çatışmalarla, diplomatik manevralarla, ekonomik yaptırımlarla yürütülüyor. Her yeni hamle, insanlığı felakete bir adım daha yaklaştırıyor. “Yeni Büyük Oyun”, sadece sermaye sınıflarının değil, tüm insanlığın geleceğini tehdit ediyor.

Marksistler için bu sürecin adı bellidir: Emperyalist paylaşım savaşı. Arktik’teki mücadele, bu savaşın yeni cephesidir. Çözüm ise ulusal projelerde değil, kapitalist-emperyalist sistemin dünya çapında yıkılmasındadır.

Rosa Luxemburg’un dediği gibi: “Ya sosyalizm ya barbarlık!”
Ya da Lenin’in sözleriyle: “Ya devrimler savaşı önler ya savaşlar devrimi doğurur!”

Bu yüzden emperyalizme, faşizme, Siyonizm’e ve gericiliğe karşı iktidar hedefli mücadeleyi büyütmek, uluslararası enternasyonal dayanışmayı örgütlemek, büyütmek insanlığı uçurumdan kurtaracak olan tek yol ise; SOSYALİZM, DEVRİMDİR

Önceki İçerikİktidarın CHP’ye yönelik başlattığı saldırı dalgası yayılarak devam etmektedir.
Sonraki İçerikPKK’nin ‘silah bırakma töreni’ne hangi partiler ve örgütler davet edildi?