DAİŞ Artığı HTŞ Türkiye’den “Yardım” İstemiş

Cihatçıların Arka Kapısı: Türkiye’nin Suriye Politikası ve Emperyalist Taşeronluk

“Kardeşim Esad”dan “Katil Esed”e: Bir Savaşın Sınıfsal Anatomisi

2011’de Suriye’de patlak veren iç savaş, emperyalizmin bölgesel planlarıyla, mezhepçi siyasetle ve kapitalist devletlerin yayılmacı çıkarlarıyla örülü kanlı bir senaryonun sahaya taşınmasıydı. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu savaşın başından itibaren, sahada “ılımlı” muhalifleri desteklediğini ileri sürdü. Ancak gerçeklik, propagandanın çok ötesindeydi.

Türkiye, bu savaşta sadece diplomatik pozisyon alan bir gözlemci değil; bizzat aktör, organizatör ve taşeron olarak rol aldı. Silah sevkiyatları, sınırların cihatçılara açılması, militanların tedavisi ve lojistik destek… Hepsi, halkların gözleri önünde, sistematik bir biçimde yürütüldü.

Bu politik çizgi, Türkiye’yi sadece siyasi olarak değil; ahlaki ve tarihsel olarak da halkların önünde sorumlu hale getirdi. Çünkü desteklenen gruplar, sadece Esad rejimine karşı çıkan “muhalifler” değil; Alevileri, Kürtleri, Eezidileri, Dürzileri, Hristiyanları katleden mezhepçi faşist çetelerdir.

Türkiye’de patlatılan bombalar; Suruç, Diyarbakır; Ankara Gar, İstanbul vb bu çeteler ve Türk istirahatinin birlikte organize etiği saldırılardı. Bugün Suriye halkının ve halkımızın yaşadığı her acıda, köle pazarlarında satılan kadınların çığlığında, bombalanan mahallelerde, göç yollarına düşen milyonlarda bu iş birliğinin izi, şeriatçı-faşist Türkiye devletinin damgası vardır.

El Altından Açılan Sınırlar, Karartılan Gerçekler

Faşist AKP iktidarı “demokrasi, özgürlük’’ söylemleriyle sahaya indi. Ama bu söylem; gerçekte, emperyalist güçlerin Ortadoğu’da yürüttüğü vekâlet savaşlarına Türkiye’nin taşeron olarak dâhil edilmesinden ibaretti.

2012-2015 arasında sınırlar cihatçılara açıldı. El Nusra, Ahrar’uş Şam ve IŞİD militanları Türkiye üzerinden geçip savaşa katıldı. Yaralı cihatçılar Türkiye’de tedavi edildi. Kilis ve Hatay başta olmak üzere sınır hastaneleri, IŞİD ve El Nusra çetelerinin tedavi merkezi hâline getirildi.

MİT TIR’larıyla silah gönderildi. 2014’te durdurulan TIR’lar, cihatçılara gönderilen mühimmatı belgeledi. Soruşturmak isteyen savcılar görevden alındı, gazeteciler hapse atıldı. Devlet, suçu değil; suçun haberini yapanı cezalandırdı.

Bu politikalar, yalnızca dışarıda değil; içeride de mezhepçi-toplumsal fay hatlarını derinleştirdi. Suriye savaşının milisleri, içerideki Kürt halkına, devrimcilere karşı da kullanıldı.

HTŞ, DAİŞ, El Nusra: İsimler Değişir, Suç Aynı Kalır

Bugün HTŞ’nin lideri El Colani, Türkiye’ye açıkça “yardım” çağrısı yapıyor. Yani IŞİD’in kardeşi, Alevi ve Dürzi katliamlarının planlayıcısı, “ılımlı muhalefet” maskesi takarak Türkiye’den destek talep ediyor.

DAİŞ artığı HTŞ baştan beri yönlendirmesi altında olduğu Türkiye’de yardım istemesi bir tiyatrodan ibrettir. Bu çetelerin iktidarını kabul etmeyen, farklı halklar ve inançlara karşı bir tehdit, gözdağıdır. Tüm belgeleriyle ortaya çıkan Alevi katliamı ve bunun planlayıcısı HTŞ, Türkiye ve onun acık destek verdiği Sultan Murat vb çeteleridir.  HTŞ ile bu çetelerin Alevi bölgelerinde kimin nerde kaç Alevi’yi katledeceği, nasıl aralarında HTŞ’nin genel Kurmay başkanı olarak atadığı çetenin sorumluğunda organize etikleri tüm belgeleriyle ortada.

HTŞ mezhepçiliğin, halk düşmanlığının, emperyalizmin maşası.

Ve bu çetelerin arkasındaki değişmeyen Türkiye Cumhuriyeti devleti.

Kobane’ye, Şengal’e, Rojava’ya saldıran kimdi?

Efrîn’i cihatçı çetelere teslim eden kimdi?

ÖSO eliyle El Kaide’ye alan açan, maaş ödeyen, silah veren kimdi?

Suriye’de yetiştirilen bu paramiliter çeteler, sonra başka cephelere sürüldü.

Libya’ya, Karabağ’a, Sudan’a, Kürdistan’a…

Devletin kontrolünde ama yasal statüsü olmayan bu ölüm makineleri, artık Türk dış politikasının taşeron ordularıdır.

Suriye’de emperyalist plana alet olan her yapı, her klik, her devlet, halkların düşmanıdır.

Bu savaşta saf tutmak demek, ya halkların özgürlük mücadelesiyle omuz omuza durmak ya da mezhepçi çetelerin, işbirlikçilerin ve emperyalistlerin yanında hizalanmak demektir.

Ankara’nın her kararı, Suriye’de işlenen her mezhepçi katliamda, her zorla göç ettirmede, her tecavüzde, her etnik temizlikte sorumludur.

Ve bu hesap, er ya da geç halklar tarafından sorulacaktır.

Unutmayacağız!

El Nusra’yı, HTŞ’yi besleyen sınır politikalarını,

MİT TIR’larıyla gönderilen ölüm sevkiyatlarını,

Hastanelerde tedavi edilen IŞİD militanlarını,

Libya’ya, Karabağ’a taşınan paralı ölüm timlerini,

Kürt halkına karşı kullanılan çeteleri…

Bu kanlı savaş, yalnızca Suriye halkının değil, Türkiye halkının da yüreğinde açılmış bir yaradır.

Bu yara ancak, halkların birleşik mücadelesiyle, anti-emperyalist bir devrimci iradeyle sarılabilir.

Ne Colani’nin HTŞ’si, Ne DAİŞ’in Halifesi, Nede emperyalizmin kuklası şeriatçı faşist Türk devleti!

Yaşasın halkların kardeşliği!

Kahrolsun emperyalist savaş!

Kahrolsun mezhepçi taşeron çeteler!

Önceki İçerikCumartesi Anneleri’nden Emine Ocak yaşamını yitirdi: 30 yıldır mücadele ettiği Galatasaray Meydanı’ndan uğurlanacak
Sonraki İçerikDEVLETİN TEKERLEKLİ MEZARLARI: BEYAZ TOROSLAR VE HALKIN UNUTMAYAN HAFIZASI

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz