6–7 Eylül: Devlet Eliyle organize katlıyamdır

Türkiye’nin tarihi, sadece devletin kuruluş mitleriyle değil, aynı zamanda halklara karşı işlenen katliamlarla da örülüdür. 1915 Ermeni Soykırımı’nda milyonlarca Ermeni katledildi, mallarına ve topraklarına el konuldu. Arkasından Rumlar, Yahudiler ve diğer gayrimüslim azınlıklar Varlık Vergisi, sürgünler ve baskılarla tasfiye edilmeye çalışıldı. Amaç açıktı: Türk- burjuvazisini yaratmak, halkların ortak birikimini kanla gaspetmektir.

Bu kanlı zincirin en vahşi halkalarından biri 1955’te 6–7 Eylül katliam oldu. Demokrat Parti iktidarı, Kıbrıs sorununu bahane ederek, Özel Harp Dairesi ve Kıbrıs Türktür Derneği üzerinden planlanan bir saldırıyı hayata geçirdi. Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı yalanı servis edildi, günler öncesinden hazırlanmış binlerce provokatör İstanbul sokaklarına salındı. Rum, Ermeni ve Yahudilere ait evler ve dükkanlar yağmalandı, kadınlara tecavüz edildi, kiliseler ateşe verildi. Polis ve itfaiye seyirci kaldı. Resmî rakamlar düşük tutulsa da bilanço, azınlıkların belleğinde ve bu ülkenin vicdanında çok daha ağırdır.

Bugün geriye dönüp baktığımızda 6–7 Eylül’ün “kendiliğinden gelişen bir öfke patlaması” değil, devletin eliyle örgütlenmiş bir kıyım olduğunu görüyoruz. Zaten dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu, yıllar sonra bu insanlık suçunu “muhteşem bir örgütlenme” diyerek itiraf etmiştir. Bu söz, devletin halkları birbirine kırdırarak nasıl iktidarını tahkim ettiğinin kanıtıdır.

Ancak bu topraklarda halkların kardeşliği de tarihsel bir gerçekliktir. İşçi sınıfı, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Alevi, Sünni demeden aynı fabrikalarda omuz omuza alın teri dökmüştür. Devletin ve burjuvazinin bütün ırkçı kışkırtmalarına rağmen gerçek kurtuluş, halkların gönüllü birliğinde, eşitlik ve özgürlük temelinde mümkündür.

6–7 Eylül, ırkçılığın ve devlet eliyle örgütlenen şovenizmin hangi yıkımlara yol açabileceğini gösteren bir tarihsel derstir. Bu dersin karşılığı, ırkçılığa karşı mücadeleyi büyütmek, halkların kardeşliğini savunmak ve işçi sınıfının iktidarı için mücadeleyi yükseltmektir. Çünkü bu topraklarda gerçek barış, ancak halkların eşitliği ve işçi sınıfının devrimci iktidarıyla hayat bulacaktır.

Önceki İçerikSaray CHP’yi Hizaya Çekmeye Çalışıyor: Hukuk Maskesi Altında Sistemin İçi Çatışması
Sonraki İçerikAnkara’da Üniversiteliler Kayyum Gaspına Karşı Sokakta