SİSTEMİN DAYATTIĞI KÖLECE YAŞAMA KARŞI DAHA ETKİN VE ÖRGÜTLÜ OLMALIYIZ

Bu düzenin bize dayattığı kölece yaşamı kabul etmiyoruz. Bir avuç azınlığın ülkeyi talan ettiği; halkın açlığa, yoksulluğa ve geleceksizliğe mahkûm edildiği, her türlü özgürlüğün adım adım gasp edildiği bir hayatı reddediyoruz.

12 Eylül askeri darbesiyle kurumsallaştırılan baskı rejimi, ardından gelen yirmi iki yıllık AKP-MHP iktidarıyla birlikte bugün çok katmanlı bir krizin içindedir. Ekonomiden hukuka, eğitimden sağlığa kadar her alanda derinleşen yıkım, halkın yaşamını her gün biraz daha zorlaştırıyor. Bu düzenin karşısında yer alan toplumsal muhalefetin sesi ise hâlâ yeterince güçlü değil. Dağınıklık ve örgütsüzlük, iktidarın varlığını sürdürmesine zemin hazırlıyor. Halkın artan öfkesine, çürüyen devlete ve yoksulluğun her haneye sinen ağırlığına rağmen güçlü bir direnişin ortaya çıkmayışı, bugün en yakıcı sorumluluk olarak önümüzde duruyor.

Lenin’in “Devrimci bir teori olmadan devrimci bir hareket olamaz”¹ sözü tam da bu noktaya işaret eder: Öfke ve hoşnutsuzluk, ancak devrimci bir program ve örgütlü irade ile gerçek bir güce dönüşebilir.

Asgari ücretin her ay eridiği, barınma ve gıda fiyatlarının katlandığı bir dönemde milyonlarca işçi, emekçi, öğrenci ve küçük esnaf geleceksizliğe sürükleniyor. Üniversite mezunları işsizlik kuyruğunda; kent yoksulları kira ve fatura yükü altında eziliyor. Emekçilerde öfke birikiyor ama bu öfke, örgütlü ve kararlı bir mücadeleye yeterince dönüşemiyor.

Bu boşluğu iktidar kendi lehine kullanıyor. Din ve milliyetçilik söylemiyle toplumu kutuplaştırıyor; medyadan yargıya kadar tüm kurumlarıyla eleştiriyi bastırıyor. “Tek adam rejimi” her eleştirel sesi yaftalayıp susturma ve sindirme operasyonlarını sürdürüyor.

Mahir Çayan’ın “Devrim, kitlelerin eseri olacak; bu eseri gerçekleştirecek olanlar ise devrimci örgütlülüktür”² sözü bugünün tablosunu açıklar: Dağınık ve plansız tepkiler, sistemin uyguladığı baskıcı politikalar karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu tablo ancak doğru önderlik, sağlam örgütlenme ve halkın kolektif mücadelesiyle aşılabilir.

Yoksulluğun ve adaletsizliğin derinleştiği bu yıllarda toplumsal değerler de sistemli biçimde aşındırıldı. İktidar yanlısı sermaye çevreleri ve mafya ağları, kumar ve uyuşturucu ekonomisinin koruyucusu hâline geldi.

İktidarın borazanı haline getirilen medya, ve sosyal medyada trolleriyle, “vatan millet, dünya lideri, büyük ülke” vb edebiyatıyla, sahte gündemlerle halkın gerçek sorunlarını perdelemeyi sürdürüyor. Bu tablo, Lenin’in “Kapitalizm, en ufak gözeneklerine kadar yozlaşmış burjuva kültürü yaratır”³ tespitinin günümüzdeki yansımasıdır.

Bu saltanat düzenini değiştirecek güç, yine halkın kendi ellerindedir. Sömürü ve baskı düzenine karşı gerçek bir alternatif ancak emekçilerin örgütlü iradesiyle yükselebilir. Devrimci, demokrat ve ilerici güçlerin görevi; iktidarın yarattığı yapay gündemleri aşarak emekçi halkın gerçek taleplerini görünür kılmak, mahallelerden fabrikalara ve okullara kadar her alanda örgütlenmeleri güçlendirmektir.

Mahir Çayan’ın “Devrim, en geniş halk kesimlerinin iradesiyle mümkündür; öncü, bu iradenin ateşleyicisidir”⁴ sözüyle birleştiğinde yol haritamız netleşir: Halkın örgütlü gücü, tek adam rejiminin ve sermaye diktasının karşısında en güçlü silahtır.

Bugün görev açıktır: Daha örgütlü, daha yetkin, daha çok yönlü bir müdahale. Sınıfın öz gücüne dayanan; kadınların, gençlerin, ekoloji ve özgürlük taleplerinin ortaklaştığı bir mücadele, bu karanlık düzenin sonunu hazırlayacak tek yoldur.

Dipnotlar

V. İ. Lenin, Ne Yapmalı?, 1902 (çeşitli Türkçe baskılar).

Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II–III, 1971.

V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, 1916.

Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II–III, 1971.

Önceki İçerikBirleşmiş Milletler: İsrail’in Gazze’ye yönelik eylemleri soykırımdır
Sonraki İçerikSiyonist İsrail’in Gazze’ye Yönelik Kara hareketiyle Saldırıları Yoğunlaştırdı