Politik tutsakları bilinçli ve sistematik biçimde kapsam dışı bırakan, “11. Yargı Paketi” adı altında Meclis’ten geçirilen düzenleme, iktidarın adalet anlayışını tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Yasa yürürlüğe girer girmez adi suçlardan hüküm giyenlerin tahliyeleri başlatılırken; devrimci tutsaklar için daha fazla tecrit, daha fazla baskı ve yeni zindan politikaları devreye sokulmuştur.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un bu düzenlemeyi “müjde” olarak sunması, adaletle açıkça alay etmektir. Emekçilerin vergileriyle ayakta duran ceza infaz sistemi, hırsızlara, çetelere ve suç örgütlerine af kapısı aralarken; düşünceleri, kimliği ve devrimci mücadeleleri nedeniyle zindanlarda tutulan politik tutsaklara kapılarını daha da sıkı kapatmaktadır. Buna “infazda eşitlik” demek, gerçeği bilinçli biçimde çarpıtmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.
31 Temmuz 2023 öncesinde işlenen suçlar için erken tahliye ve denetimli serbestlik imkânı getiren bu düzenleme, siyasi tutsakları baştan sona yok saymaktadır. Yıllardır hukuksuz yargılamalarla, uydurma delillerle ve itirafçı beyanlarıyla mahkûm edilen devrimciler için tek bir satır dahi yazılmamıştır. Çünkü bu yasa, adaleti tesis etmek için değil; mevcut düzeni ve iktidarı korumak için hazırlanmıştır.
Depremde binlerce insanın ölümüne yol açan sorumluların bile ilk aşamada af kapsamına alınması, bu düzenlemenin kimlere hizmet ettiğini açık biçimde göstermiştir. Kamuoyundan gelen tepkiler sonucu bu konuda geri adım atılsa da, söz konusu devrimci tutsaklar olduğunda iktidarın kulakları sağır, gözleri kör kalmıştır. Kadınlara ve çocuklara yönelik suçlar baskı sonucu kapsam dışı bırakılırken, politik tutsaklar için mutlak bir cezalandırma rejimi sürdürülmüştür.
Bir yandan çete suçlarına dair cezalar artırılırken, diğer yandan bu çeteleri besleyen toplumsal ve siyasal düzen sorgulanmamıştır. Pandemi bahanesiyle çıkarılan infaz düzenlemeleri genişletilirken, devrimciler için tecrit, sürgün ve izolasyon politikaları kalıcı hâle getirilmiştir. Yeni yüksek güvenlikli cezaevleri, bu rejimin devrimci mücadeleden duyduğu korkunun somut ifadesidir.
Ortaya çıkan gerçek son derece nettir: Hırsızlara af, devrimcilere zindan. Bu bir hukuk meselesi değil; açık bir sınıf ve rejim tercihidir. İktidar, kendisi için tehdit olarak gördüğü devrimci iradeyi cezaevlerinde boğmak, topluma gözdağı vermek istemektedir. Adi suçluların tahliyesiyle “insani” bir görüntü verilirken, politik tutsaklar üzerinden intikamcı ve düşmanca bir devlet pratiği sürdürülmektedir.
Bu yasa adalet üretmez; baskıyı kurumsallaştırır. Devrimci tutsaklara yönelik bu topyekûn saldırı ancak örgütlü mücadeleyle boşa çıkarılabilir. Sınıflar mücadelesi var oldukça zindanlarda var olacak gerçekliğiyle, sınıf mücadelesinin en çetin sürdüğü bir alan olamaza devam edecek. Tarih defalarca göstermiştir ki devrimci irade; hiçbir zindanla, hiçbir baskı ve izolasyonla teslim alınamamıştır, alınamayacaktır. Sistemin ahlaksızlığı, hırsızlığı ve çürümeyi büyüten karakteri, devrimcilere yönelik bu düşmanca uygulamalarla bir kez daha açığa çıkmaktadır.
Eren Aydin






