HER ADIMIMIZ SINIF TEMELİNDE OLMALIDIR

Faşizmin saldırıları karşısında sendikalarıyla, dernekleriyle, diğer demokratik meslek örgütleri ile her ulustan, her milliyetten tüm emekçileri kapsayan baraj oluşturmamız gereken bir süreç yaşıyoruz. Faşizm kendi savaşını, halkın siyasal ve demokratik ve mevzileri yok etmek üzerine kurarken, diğer yandan halklar arasındaki düşmanlığı, güvensizliği körüklüyor.

Halklar arasında düşmanca duygular körüklendikçe emekçilerde bundan aynı ölçüde etkilenmekte. Bu politika karşısında ezen ulusa ait olmanın duygusuyla sosyal şoven bakış açısını kıramayan bir kısım parti, demokratik kitle örgütlerinde nesnel olarak bölünme karşısında ezen ulus politikalarına tabi oluyorlar.

Diğer yanda, her yaz mevsimlik işçi olarak Kürdistan’dan Türkiye’nin çeşitli bölgelerine çalışmak için gelen işçilere yönelik “Türkler-Kürtler” çelişkisi yaratılarak, milliyetçi, şoven, faşist kesimler harekete geçirilerek sürekli saldırılar düzenlemekte. Bu saldırılarla faşist devlet ve onun kurumları sürekli olarak bu çelişkiyi gündemde ve canlı tutma çabasındalar. 

Giderek bu saldırılar ve provokasyonlar, özellikle organize edilen illerde Kürt ve Türk işçi ve memurların sendikalar veya kitle örgütlerinin de görevlerinde artık bir araya gelememeleri, küskünlükler, bölünmeler yaratmaması düşünülemez. Çünkü onların istediği ve hedeflediği budur.

İşçileri ve memurları sendikalarda, partilerde ve her türlü sınıf ve kitle örgütlerinde, Kürt veya Türk kimliğine göre bölmek, objektif olarak faşizmin politikalarının zeminini güçlendirmektedir.

Bugün kimi işçi-memur sendikalar ve seçimde de karşılaştığımız; “Kürtlere oy vermeyecek, ama bize oy verecekler”, anlayışı kendini gösterir hale gelmiştir. İşçileri ve memurları, bir bütün olarak halkları ulusal kimliklerine göre ayırmak tek kelimeyle sınıf mücadelesinin dışına çıkmaktır. Bu politika sendikalarda, ya da hayatın tüm alanlarında her şeyi dar pencereden bakan, yeri geldiğinde sınıfa karşı şeytanla iş birliği yapacağını unutmamalıyız.

İşçi kıyımları, işsizlik, yaşanan yokluk, yoksulluk ve toplum üzerindeki faşist baskılar Kürt, Türk, diğer azınlık ve inançlardaki emekçi halklar her yerde uygulanan baskı ve katliamlarda aynı derecede etkilenmektedir. Faşist devletin bu baskı ve saldırıları karşısında ulusal kimliğe bakılarak karşı konulabilinir mi?

Ya da her gün Kürtlerin başına yağdırılan kimyasal bombalar, sürekli düzenlenen suikastlar karşısında sessiz kalmak, sesini yükseltme sorumluluğu kendine insanım diyen herkese sorumluk yüklemiyor mu?

Başta Rojava olmak üzere yıllardır Kürt halkına karşı yürütülen insanlık dışı, soykırımcı savaş ve bu savaşın yarattığı sonuçları kim çekiyor? Bu korkunç savaşın maliyeti tüm halkların kursağından kesilenlerle karşılanmıyor mu?

Ya da her iki cephede ölen, öldürülenler kimlerdir? Hiçbir zenginin, ya da devleti yönetenlerin çocuğu bu savaşın içinde var mı? Ülkemizde zenginlerin yaşadığı bölgelerde savaş nedeniyle gelmiş bir cenaze ve cenaze töreni gören, duyan var mı? Tabiki kocaman bir hayır bu sorunun cevabı. Tam tersi, yıllardır süren savaş ve katliamların karşısında o en çok savaş çığırtkanlığı yapanlar ve “vatan bayrak” edebiyatı yapanların tümünün kendileri ve çocukları ya bedelli askerlik yapmış, ya da çürük raporu almıştır.

Kürt halkının ulusal taleplerini görmeden, sahip çıkılmadan, onu yok etme üzerine yürütülen savaş, katliamlar, infazlara karşı çıkmadan, özgür-demokratik bir ortam ve birlikte yaşam nasıl sağlanabilir?

Halkların birliğinin sağlanması her ulus ve azınlığın çıkarlarını ve taleplerini ortak talep haline getirmek, işçi sınıfının sınıf bilinci ve kazanımları bunu zorunlu kılmaktadır. Bunun için onların yaratmaya çalıştığı böl-parçala politikalarına karşı bunu boşa çıkarmanın yolu başta da Kürt halkı ve tüm farklılıkların mücadelesine her koşulda sahip çıkmaktır.

Sınıf çıkarları ve ilkeleri ile sendikalar, demokratik kitle örgütleri, yasal partilerde Kürt ve emekçileri her yerde uygulanan baskı ve katliamlara karşı sesini yükseltme sorumluluğu ile yükümlüdür. Küçük hesaplarla ezen ulusun şovenist duygularına kapılmak, faşist devletin böl-parçala politikalarını boşa çıkarmayacağı, ona hizmet edeceği unutulmamalıdır.

Faşizme karşı halkların ortak örgütlenme, mücadele ve sınıf temelindeki ilkeleri ön plana çıkarılmalı, hayati önem taşıdığı akıldan çıkarılmamalıdır. Emekçilerin günlük ekonomik demokratik çıkarları savunması kadar, Kürt halkının ulusal taleplerine sahip çıkılması katliam ve suikastlara karşı emekçilerin birliğini sağlaması sınıfın görev ve sorumluğudur.

İşçi sınıfının ve halkların arasında faşizmin yaratmak istediği algıyı, yaratmaya çalıştığı bölücü politikaları boşa çıkarmanın yolu Kürt halkının mücadelesine her koşulda sahip çıkmaktır. Sınıf çıkarları ve ilkeleriyle yoğrulmuş politikalar, hayatın içindeki her türden parçalayıcı ve ulusal kimliğe göre ayrımı etkisiz kılacak tek güç sınıf eksenli politika ve bu politikada ısrarlı olmaktır.

Önceki İçerikCUMARTESİ ANNELERİNE POLİS SALDIRISI
Sonraki İçerikSARIGAZİ 2 TEMMUZ ANMASINA POLİS SALDIRDI