Gazze’de yaşananlar, bir halkın yalnızca hayatta kalma mücadelesi değil, insanlığın adalet ve özgürlük arayışının tarihsel bir sınavıdır. Bu, bir coğrafyaya sıkışmış bir trajedi değil; sömürgeciliğin, emperyalizmin ve onun bölgesel taşeronu İsrail’in, bir halkı toprağından, tarihinden ve geleceğinden koparma projesidir. Gazze’deki açlık, yalnızca bir insani kriz değil; bir halkın iradesini kırmayı, kimliğini silmeyi ve insanlığın ortak vicdanını yok etmeyi amaçlayan sistematik bir suçtur. Bu, bir halkın toprağına ve onuruna sahip çıkma mücadelesine karşı, insanlığın ortak vicdanına yönelik bir suçun hikayesidir.
Gazze’deki Krizin Çarpıcı Gerçeği
Gazze Hükümeti’nin verileri, durumun vahametini ortaya koyuyor: Binlerce çocuk yetersiz beslenmeden hayatını kaybetti, 100 bin çocuk ölümle burun buruna. Su, gıda, ilaç, elektrik gibi temel ihtiyaçlar neredeyse tamamen tükenmiş durumda. Anneler çocuklarına süt yerine su veriyor, su kaynakları azalıyor, bebek maması ve gıda takviyesi bulunmuyor. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın raporu, bu tabloyu doğruluyor: Gazze’deki gıda krizi, tarihte eşine az rastlanır bir çaresizliğe ulaşmış; her üç kişiden biri günlerdir yemek yemiyor, 90 bin kadın ve çocuk acil tedavi bekliyor. Bu, bir halkın sistematik bir şekilde boğulması, bir neslin göz göre göre yok edilmesidir. Gazze, sömürgeci güçlerin insanlığı bir çöldeki vahaya dönüştürme denemesinin sahası haline gelmiştir.
Açlık: Sömürgeciliğin Silahı
İsrail’in Gazze’ye uyguladığı abluka, yardım girişini engellemesi ve bebek mamasını bile “güvenlik riski” sayarak yasaklaması, açlığı bir savaş aracı haline getirmiştir. Bu, tesadüfi bir durum değil; bir halkın iradesini, kültürünü ve umudunu yok etmeyi hedefleyen bilinçli bir stratejidir. Sınırların kapatılması, yardımların engellenmesi, bir neslin yavaşça ölüme terk edilmesi insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Bu politikalar, Gazze’yi teslim almayı, boyun eğdirmeyi ve toprağından koparmayı amaçlıyor. Açlık, bir biyolojik savaş biçimidir; sömürgeciliğin en vahşi yüzüdür.
Küresel İkiyüzlülük ve Emperyalizmin Ortaklığı
Gazze’deki vahşet, yalnızca İsrail’in değil, bu suça destek veren ya da sessiz kalarak onaylayan küresel güçlerin eseridir. ABD ve bazı Avrupa devletleri, İsrail’e silah, finans ve diplomatik destek sağlayarak bu suçun paydaşıdır. Birleşmiş Milletler, Filistin direniş gruplarına “silah bırak” çağrısı yaparken, İsrail’in işgalini ve saldırılarını adeta normalleştiriyor. BM’nin, Filistin direnişine değil, İsrail’e işgalin ve saldırıların durdurulması gerektiği yönünde net bir çağrı yapması şarttır. Bu çifte standart, uluslararası hukukun bir aldatmaca olduğunu, barış ve insan hakları söylemlerinin güçlülerin çıkarlarına hizmet ettiğini gösteriyor. Bölgedeki bazı Arap rejimleri ekonomik ve siyasi çıkarları uğruna susuyor.Türkiye, Filistin için sahte gözyaşları dökerken, İsrail’le ticari bağlarını güçlendiriyor. Bu riyakârlık, Gazze’deki çocukların yaşam hakkını bir avuç kâr için gözden çıkarıyor.
Filistin Meselesinin Tarihsel Derinliği
Filistin meselesi, Gazze’deki mevcut krizle sınırlı değildir; bir asırlık sömürgecilik ve direniş tarihinin ürünüdür. 1917’de Balfour Deklarasyonu’yla İngiliz emperyalizmi, Filistin topraklarını Siyonist harekete vadetti; bu, bir halkın toprağından koparılmasının başlangıcıydı. 1948’deki Nakba, yüz binlerce Filistinlinin evlerinden sürülmesiyle bir halkın köklerinden sökülmesiydi. 1967’deki işgal, Batı Şeria ve Gazze’yi İsrail’in kontrolüne soktu; 2007’den beri uygulanan abluka, Gazze’yi bir açık hava hapishanesine çevirdi. Bu tarih, Filistin meselesinin bir “çatışma” değil, sistematik bir toprak gaspı ve bir halkın varlığını silme projesi olduğunu ortaya koyuyor. Gazze’deki açlık, bu sömürgeci zincirin en acımasız halkasıdır. Ancak bu tarih, aynı zamanda bir halkın boyun eğmeyi reddedişinin, direnişin ve onurun hikayesidir.
İsrail Filistin Topraklarını Terk Etmeli
Filistin meselesinin çözümü, geçici yardımlar ya da sahte barış görüşmeleriyle mümkün değildir. Sorunun kökü, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalindedir. İsrail, işgal ettiği toprakları terk etmeli, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkını tanımalıdır. İşgal, yalnızca bir toprak gaspı değil; bir halkın tarihini, kimliğini ve geleceğini yok etme girişimidir. İsrail’in Filistin topraklarından çekilmesi, yalnızca bir adalet meselesi değil, insanlığın onurunu kurtarmanın ve sömürgeciliğin yıkıcı gücüne karşı durmanın temel koşuludur. İşgal devam ettikçe, Gazze’deki açlık, sürgün ve ölüm döngüsü sona ermeyecektir.
Filistin Direnişinin Zaferi
Filistin direnişi, yalnızca bir halkın toprağını ve onurunu koruma mücadelesi değil, tüm ezilenlerin, sömürülenlerin ve yoksulların evrensel davasıdır. Ablukanın, açlığın ve bombaların gölgesinde, Filistin halkı taşla, sözle ve kararlılıkla direniyor. İsrail’in tüm yıkıcı gücü, bu direnişi kıramayacak. Çünkü Filistin direnişi, yalnızca bir halkın hayatta kalma çabası değil; insanlığın özgürlük, eşitlik ve adalet arayışının sembolüdür. Tarih, ezilenlerin direnişinin en karanlık anlarda bile zaferle sonuçlandığını göstermiştir. Filistin direnişi, her şeye rağmen kazanacaktır; çünkü haklı olan, toprağına ve geleceğine sahip çıkan bir halkın mücadelesi, hiçbir sömürgeci gücün karşısında diz çökmez. Bu direniş, yalnızca Filistin’in değil, insanlığın zaferi olacaktır.
İnsanlığın Ortak Mücadelesi
Gazze’deki her ölüm, yalnızca bir bedenin kaybı değil, insanlığın kolektif vicdanının sınanmasıdır. Filistin meselesi, bir halkın özgürlük mücadelesidir; ama aynı zamanda, dünyada adaletsizliğe, sömürüye ve baskıya karşı duran herkesin davasıdır. Gazze’deki bir annenin çocuğuna ekmek bulamamanın çaresizliği, tüm insanlığın ortak acısıdır. Bu acı, ancak işgale karşı direnişle, sömürüye karşı dayanışmayla ve adaletsizliğe karşı mücadeleyle iyileşebilir. Sessizlik, bu suça ortak olmaktır. Gazze’yle dayanışma, insan olmanın, özgürlüğe ve adalete inanmanın gereğidir. Her birimiz, bu zulme karşı sesimizi yükseltmek, örgütlenmek ve mücadele etmekle yükümlüyüz. Gazze, insanlığın sınavıdır; bu sınavda tarafsız kalmak, celladın yanında yer almaktır. Filistin direnişi, bu yarayı iyileştirecek ve insanlığın onurunu yeniden inşa edecek bir zaferle taçlanacaktır. Çünkü adalet, tarih boyunca her zaman galip gelmiştir.
Coşkun Özdemir
Zürich
KY: Devrimci Cephe