İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Cumartesi Anneleri’nin İstanbul Galatasaray Meydanı’ndaki 700. buluşmasına yönelik saldırıya dair ortak açıklama yayınladı.
Gözaltında kayıpların tüm Türkiye’nin utancı olduğu belirtilen açıklamada, “Kayıp yakınlarına yönelik kolluk güçleri tarafından yapılan müdahale bu utancı daha da derinleştirmiştir” denildi.
“Dünkü saldırı utanç ve şaşkınlık verici”
Açıklama, 23 yıldır devam eden mücadelede, dün yapılmak istenen 700. buluşmaya yönelik saldırı hatırlatılarak başladı. Dün yaşananların utanç ve şaşkınlıkla karşılandığı belirtilen açıklama şöyle devam etti: “Utanç içindeyiz, zira iki koluna girip sürükleyerek Emine Ocak anneyi gözaltına almaya çalışanlar, parçası olduğumuz insanlık ailesinin bin bir zorlukla üretmiş olduğu değerleri ayaklar altına aldılar. Şaşkınız, zira Emine Ocak’ı gözaltına alanlar ile bizleri yurttaş olarak birbirine bağlayan değerler aynı değerlerler mi? Onların değerleri kalıcı OHAL rejiminin baskıcı uygulamaları, bizim ise insan onuruna dayalı özgürlük, eşitlik, adalet ve barış değerleridir.”
23 yıldır süren mücadele
Emine Ocak’ın, 23 yıl önce İstanbul’da gözaltında kaybedilen oğlu Hasan Ocak için verdiği mücadeleye değinilen açıklamada, ‘cumartesi eylemleri’nin bu mücadeleyle 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda düzenlenen eylemle başladığı hatırlatıldı. Ağır baskılar altında 200 hafta yapıldıktan sonra ara verilen oturma eylemlerinin Şubat 2009 tarihinde İHD Genel Merkezi’nin kararıyla İstanbul Galatasaray Meydanı başta olmak üzere Diyarbakır, Urfa, Batman, Mardin, Şırnak/Cizre, Hakkari/Yüksekova, Van, Ankara, İzmir, Adana ve Mersin’de tekrar başlatıldığı belirtildi.
“Pek çok anne kayıplarına dahi ulaşamadı”
“Emine anne, hiç olmaz ise çocuğunun cenazesine ulaştı, inanç ve geleneklerine uygun bir biçimde toprağa vererek yasını olabildiğince yaşamaya çalıştı” denilen açıklamada, kayıp yakınlarının onlarcasının kayıplarına dahi ulaşamadığına değinilerek “O nedenledir ki cumartesi anneleri/insanları, zorla kaybedilen yakınlarının akıbetini öğrenmek, faillerin açığa çıkarılmasını, adil bir şekilde yargılanıp cezalandırılmasını yanı sıra usulüne uygun bir şekilde yaslarını tutmak istiyorlar. 23 yıldır, 699 haftadır, tüm dünyanın ilgi ve saygı gösterdiği, bu ülkenin en uzun soluklu meşru hak mücadelesini veriyorlar” denildi.
“Galatasaray’da saldırarak hakikatin üzerini mi örttünüz?”
Açıklama, dün Galatasaray’da polis terörü estiren sermaye devletine seslenilerek şöyle devam etti: “Ne oldu şimdi, dün Galatasaray’da kimyasal gaz, plastik mermi, aşırı ve orantısız güç kullanarak, genç yaşlı demeden onlarca kişiyi gözaltına alıp insanların ‘Gözaltında zorla kaybetme eylemi insanlığa karşı suçtur!’, ‘Kayıplarımızı bulun, failleri cezalandırın!’, ‘Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi çekincesiz biçimde derhal imzalanmalı ve uygulanmalıdır!’ demelerini engelleyince otoritenizi mi tesis etmiş oldunuz? Ya da hakikatin üzerini mi örtmüş oldunuz?”
Açıklamanın devamında, AKP şefi Erdoğan’ın 2011 yılında kayıp yakınlarına verdiği sözlere değinildi. Erdoğan’ın sözde “faillerin bulunması kararlılığı”nın bugün Cumartesi Anneleri’nin/İnsanları’nın sesini kısma kararlılığına dönüştüğü vurgulandı.
“Bu insanlığa karşı suçtur, işkencedir”
“Bir siyasal iktidarın konunun üzerine kararlılıkla gitmemesi, hatta hak arayan kayıp yakınlarının sesini kısmaya çalışması insanlığa karşı suç niteliğindeki zorla kaybetme eyleminin resmi olarak ve mutlak biçimde inkâr edilmesi anlamına gelir ki suçtur” denilen açıklamada, bunun aynı zamanda işkence ve kötü muamele yasağının da ihlali niteliğinde olduğu şöyle gerekçelendirildi: “Çünkü yakınları, zorla kaybedilen kişinin yaşayıp yaşamadığını, yaşıyorsa nerede, hangi koşullar içinde tutulduğunu, öldürüldüyse cesedinin nerede bulunduğunu öğrenememenin derin acısı içindedir. Uzun yıllar boyunca süreklilik gösteren bu durum ‘kayıp’ yakınları açısından; ‘işkence ve zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele’ yasağının ihlali anlamına gelir.”
12 Eylül darbesiyle başlayan gözaltında kaybetmelerin ‘90’lı yıllarda yoğun ve yaygın bir şekilde yaşanmaya başladığına değinilen açıklamada, özellikle Kürdistan’da hayata geçirilen bu uygulamalardan örnekler verildi. Bu kaybetmelerde devletin sorumlu olduğu, sorumluları cezalandırmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi pek çok kez mahkum ettiğine değinilen açıklamada, gözaltında kaybetmelerin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tekrar artış gösterdiğine dikkat çekildi.
“Gözaltına alınanlara işlem yapılmamalı, saldırı soruşturulmalı”
“Cumartesi Anneleri’ne, kayıp yakınlarına ve insan hakları savunucularına 700. Oturma eylemi öncesi yapılan müdahaleyi kınıyoruz” diye devam eden açıklama, mücadele talepleri sıralanarak şöyle noktalandı:
“…Dünkü müdahalelere yol açan her düzeydeki tüm yetkililer kayıp yakınlarından derhal özür dilemelidirler. Bunun yanısıra kayıtlarda yer aldığı gibi bu olayda herkesin tanıklığında gerçekleşen işkence ve diğer kötü muamele düzeyine ulaşan uygulamalar nedeniyle de tüm sorumlular hakkında derhal etkili soruşturma süreçleri başlatılmalıdır. Gözaltına alınanların ise haklarında hiçbir işlem yapılmamalıdır. Utançtan kurtulmanın bir göstergesi olarak siyasal iktidar Birleşmiş Milletlerin kısaca ‘Kayıplar Sözleşmesi’ olarak bilinen ‘Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmesi’ni hiçbir çekince koymadan derhal imzalamalı ve onaylamalıdır.”