44. yılında 12 Eylül: “Kahrolsun faşizm, yaşasın sosyalizm”

78’liler Hareketi’nin çağrısıyla İstanbul Beyoğlu’nda Kazancı Yokuşu başında bir araya gelenler 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 44. yılı dolayısıyla açıklama yaptı.

“12 Eylül tekçi rejimle iç içe sürüyor” pankartının açıldığı eylemde darbe döneminde yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

78’liler Hareketi kurucusu Celalettin Can, yaptığı kısa konuşmada, “12 Eylül, siyasi partisiyle, devlet eliyle sürüyor. Kahrolsun faşizm, yaşasın sosyalizm” diyerek, darbe zihniyetiyle henüz hesaplaşılmadığına vurgu yaptı.

20 kurum adına ortak basın açıklamasını 78’liler Hareketi İstanbul Temsilcisi Yunus Bircan okudu. Bircan, “Tekçi darbe rejiminin” darbe zihniyetini sürdürdüğünü ifade ederek şu açıklamayı yaptı:

12 Eylül Darbe Rejimi Tekçi Rejimle İç İçe Sürüyor!

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. Ancak, 12 Eylül darbe rejimi temel unsurlarıyla sürüyor. 12 Eylül, Anayasasını dahi fiilen tanımaz bir siyasi tutumla sürüyor.

Darbeci “devlet ruhu” ve davranışı ile sürüyor.

Siyasi Partiler, seçim barajı, YÖK, RTÜK, sendikalar yasalarıyla sürüyor.

12 Eylül devletinin, sözde “yasal” temellerini oluşturan 1980-83 açık darbe döneminde yapılan 600’ün üstünde yasayla, o tarihten günümüze kadar çıkarılan yeni baskı yasaları ve yönetmeliklerle sürüyor.

Bu ülke 44 yıldır darbe yasaları ve yönetmelikleri ile yönetiliyor. Özellikle de son 15 yıldır giderek ağırlaşan biçimde bu ülke, gerektiğinde kendi koyduğu kuralları bile tanımayan, tekçi, benci bir ruhla, kendinden ve çevresinden ötesini görmekten uzak, pragmatik – faydacı bir düşünce ve davranış biçimiyle yönetiliyor.

1983’den 2000’li yıllara kadar kurulan sözde sivil hükümetler, Milli Güvenlik Rejimi çerçevesinde iktidarı darbe rejimiyle bölüştüler.

Toplumun her kesimine dönük resmi şiddet dalgasına karşı, özellikle batıda toplumsal muhalefetten doğru bir direniş ve dayanışma hattı oluşturulamayınca, siyasi arenaya itaatkâr ve tepkileri bastırılmış bir toplum modeli çıktı.

Muhalif kesimlerin parçalı ve birbirinden bağımsız olarak geliştirmeye çalıştıkları yeni örgütlülükler, ölçüsüz ve yok edici şiddet ile karşılaştı.

12 Eylül Rejiminin kapattığı partilerin mirasçıları, 1991’de Kürt muhalefetinin de desteği ile hükümet oldu. “Demokratikleşme” programıyla iktidar olmalarına ve Kürtlerden de destek görmelerine karşın, bu programı askıya aldılar.

Sivil iktidarlar, askerin MGK üzerinden bir nevi hükümet ortağı konumuna itiraz etmemekle, 12 Eylül rejiminin kalıcı olmasına en büyük katkıyı sundular.

Klasik partilerin demokrasiye ihanetinin bedeli ağır oldu; sistemden umudunu kesen seçmenler de Siyasal İslam’a yönelme eğilimi gelişmeye başladı.

Siyasal İslam’ın önü, 1980’lerin başında Sovyet sistemini kuşatma stratejisini uygulayan ABD tarafından açılmıştı. Darbeciler Türkiye’yi ABD’nin “Yeşil Kuşak” politikasına eklemlediler. Türk-İslam Sentezi” ismi verilen ve özünde milliyetçi ve İslamcı bir dokuya sahip olan ideolojiyi bütün topluma dayattılar. Artık rejimin, cumhuriyetçi, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu tartışmalı olacaktı. Türkçü ve İslamcı vurgunun güçleneceği bir sürece girilecekti.

Türkiye’nin 12 Eylül darbesiyle hesaplaşamayışının sonucu, 15 Temmuz darbe girişimi olurken, devamla “Allahın lütfu” olarak tekçi rejimin inşasını kolaylaştırdı. Türk Tipi Tekçi Rejim, 12 Eylül rejiminin siyasal-askeri ve hukuk dışı yasal zemini üzerinde gelişti.

Resmi siyasal muhalefet 44 yıldır ama özellikle son 15 yıldır, tekçi darbe siyasetinin kuralları içinde sözde “sorumlu” muhalefet yapıyor. İktidarın ve muhalefetin darbe karşıtlığı üzerine demokrasi lafızları, tek kelimeyle laf-ı Güzaf…

Türkiye’de 1983’den 2 binlere ve sonrasında, iktidarıyla muhalefetiyle 12 Eylül darbe rejimiyle uzlaştılar…

Sanki 12 Eylül darbesi olmamış, sanki 12 Eylül rejimi temel unsurlarıyla sürmüyormuş gibi bir siyasi tutum içinde oldular.

Bu tutum 2000’li yıllara doğru iktidara hazırlanan Recep Tayip Erdoğan’a 2000’lerin başında iktidar olma olanağı sağladığı gibi, ona geniş bir hareket sahası sağlamaya devam etti.

Açık bir ifadeyle Türkiye’nin resmi siyasal muhalefetinin 12 Eylül rejimi ile uzlaşmasının bedeli Erdoğan ve tekçi rejim oldu.

Türkiye, 12 Eylül Darbesiyle de hesaplaşmadan, 50 yıldır süren ve 40 binin üzerinde insanımızın ölümüne yol açan çok daha kanlı savaşa ve çatışma ortamına girdi.

Gelinen noktada savaş ve çatışma ortamı toplumsal ayrıştırma, yoksullukla terbiye etme, kaygı ve korku iklimi eşliğinde, iktidarı sürdürme ve siyaset yapma biçimi olarak sürdürülüyor.

12 Eylül rejimiyle, birleşen “Tekçi rejime” karşın, savaşın ekonomik krizin nedenleri ve sonuçlarının yanı sıra toplumsal kayıplarıyla yüzleşme kendini dayatıyor.

Netice olarak barış kendini dayatıyor.

Meselenin esası şu:

Darbecilerle toplumsal suç ortaklığını reddedelim!

Unutmayalım ki uzaklardan darbeciler gelmez ama darbecilerle ve darbe siyasetiyle toplumsal suç ortaklığını reddeden devrimciler gelir!

Önceki İçerikTekirdağ’da iki yaşındaki bir bebek istismara maruz bırakıldı: 5 kişi tutuklandı, bebek yaşam mücadelesi devam ediyor
Sonraki İçerikİHD 12 Eylül’ün 44. yıldönümü: “Karanlığa teslim olmayacağız”