Suriye’de Türkiye, HTŞ, İsrail, ABD el ele

Öncelikle Suriye’de ki gelişmeler tüm dengeleri alt üst ederek yeni biri süreci başlattı. Bu ortaya çıkan yeni süreç aynı zamanda Astana sürecinin de iflası anlamına gelmektedir. Halep saldırısıyla birlikte birçok bölgede Kürtlere yönelik saldırılar gündeme geldi. Siyonist İsrail’in Filistin halkına karşı başlattığı katliam ve soykırımla birlikte bir yandan İran’a vururken diğer yanda Lübnan saldırılarının yani sıra Suriye’ye yönelik hava saldırılarının sonucu Türkiye’nin besleyip sahaya sürdüğü Heyet Tehrir el-Şam (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) çetelerinin Halep’e dönük başlattığı saldırılar sonucu Halep’i işgal ettiler. Siyonist İsrail’in dengeleri bozması ve baştan beri çetelerin destekleyicisi, finansörü olan işgalci Türkiye devleti ve onun başındaki Erdoğan’a yeni fırsatlar yaratı.

Çeteleri destekleyen Finanse eden faşist şef Erdoğan bir yanda uzun zamandır Esat’la görüşme talebinin yanıtsız kalması karşısında Esat’ı masaya oturtmayı hedeflemektedir. Diğer yanda ABD tekrar iktidar olan Trampa ve ABD karşısında kendisini vazgeçilmez kılmaksa diğer asil önemli ayağı ise Rojava devrimini tasfiyedir.

Baştan beri Siyonist İsrail ve emperyalist haydutlar ABD ve müttefiklerinin sadik bir kulu olan faşist Erdoğan tüm farklı söylemler gündeme getirse de onların politikalarına hizmet ettiği gerçekliğidir.

Bu ortaya çıkan yeni dengelerin aslinde baş mimarlarında biri olan işgalci faşist Erdoğan ve ekibi kapı kulu Bahçeli eliyle ortaya atiği “barış” (siz bunu teslimiyet okuyun) manevrasıyla asıl olarak Kürüt özgürlük mücadelesinin tasfiyesi ve Rojava’da elde edilen statünün yok edilmesidir. Bunun içindir ki Türkiye’nin desteklediği, beslediği yönettiği HTS Halep’e yönelirken Suriye Milli Ordusu da Kürtlere saldırılarını yoğunlaştırdı.

İşgalci Türkiye Astana anlaşmasında bu çetelerin denetlenmesi ve İdlip dışına çıkmamalarının garantisini verirken, onları tasfiye sürecini hep sürüncemeye sokarak aslinde beklediği fırsatı yakalamaktı.  Onun tüm politikasının temelini oluşturan Rojava’yı işgal ve ilhak politikasını gerçekleştirmekti. Bölgede Kürt düşmanlığı ve başladığı çetelerin Suriye’de iktidar olamasa da iktidar ortağı olmanın koşularını yaratmak Türkiye, Erdoğan iktidarının hayalidir. İşte ortaya çıkan bu yeni tabloyla birlikte Kürt politikasında ki düşmanlığını daha da ileriye taşımanın ferasetini yakalamıştır.

Siyonist İsrail yönetimi ile Hizbullah’ın Lübnan’da vardıkları ateşkes anlaşmasının ertesi günü Suriye’de Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçıların yeni saldırılar başlatması aslında Siyonistlerin bu çetelere yol temizliği yaptığı anlamına gelmektedir. Ki bu yeni saldırı dalgasıyla birlikte Siyonist İsrail basınında HTŞ’nin “İsrail’in düşmanı olmadığı” vurgusu dikkat çekerken, Times of İsrail’e konuşan bir yorumcu da “Suriye muhalefeti ve İsraillilerin ortak bir düşmanı var. Bırakın kirli işleri sahada onlar yapsın” diye bilmektedir.

İsrail devlet televizyonu Kan’a röportaj veren Halepli bir Çete’nin, “İsrail’i seviyoruz ve asla düşmanı olmadık” sözlerine yer verildi.

“Bazıları devam eden saldırıyı Yahudi devletinin Hizbullah’ı ve Suriye’de kalan güçlerini daha da zayıflatması için olumlu bir gelişme olarak görüyor” denilen yazıda, “Lübnan İç Savaşı sırasında Lübnanlı eski bir istihbarat subayı ve şu anda ABD’de yaşayan eski bir CIA danışmanı olan Nagi Najjar, The Times of Israil’e yaptığı açıklamada Suriyeli isyancıların er ya da geç Şii terör örgütüyle (Hizbullah kastediliyor) Suriye topraklarında karşı karşıya gelebileceğini ve hatta Lübnan içinde de saldırabileceğini ifade etmektedir. Najjar, “Suriyeli silahlı muhalifler İran’ın Suriye’deki terör eksenini parçalayabilir ve gerekirse Hizbullah’ı çökertmek için çoğalan bir güç olarak Lübnan’a girebilirler’ iddiasında bulundu” ifadeleri kullanılıyor.

Kısacası Siyonist İsrail’in bas düşman olarak gördüğü Suriye yönetimi, İran, Hizbullah vb zayıflatmak ya da yok etmek için dolaylı yolda bu çetelere destek sağlamakta, onların önünde yol temizliği yapmakla birlikte silah aktarmaktadır. Bunu Najjar gazeteye verdiği demecinde, “Suriye muhalefeti ve İsraillilerin ortak bir düşmanı var” diye ekledi. “Bırakın kirli işleri sahada onlar yapsın” ifadesiyle bu iş birliğinin asıl amacını vurgulamakta.

Diğer yanda Suriye’de Kürtlerle ittifak oluşturan ABD yaşanan tüm çatışmalarda faşist işgalci Türk devletinin Kürtlere yönelik saldırıları karşısında Türkiye’ye tavizler vermekten başka Türkiye’yle karşı karşıya gelmedi. Nitekim son saldırılarda “ilgimiz yok” deseler de bölgede Siyonist İsrail ile ayni çizgede oldukları aşikâr. Resmi olarak onaylanmasa da ABD’nin Doğu Kuzey Suriye yönetimine ve Suriye Demokratik Güçleri (QSD) ye, “bizim verdiğimiz silahları HTŞ ve Suriye Milli Ordusu (SMO) karşı kullanamasanız” dayatması getirdiğidir.

Sonuç olarak başını ABD’nin çektiği emperyalist haydutlar ve Siyonist İsrail’in HTŞ ve Suriye Milli Ordusunu desteklediği ve bölgeyi bir kez daha kana boğduklarıdır. Onların bu yönelimlerini bozmak ve heveslerini kursaklarında bırakmak bizlerin, dünya anti- emperyalist anti-faşist ve anti- Siyonist güçlerin alacağı tutum belirleyecektir. Tıpkı “Kobanê düştü, düşecek” diyenlerin kursağından kaldığı gibi.

Rojava devrimini yok edilmesi, Suriye yönetimini yıkmak ya da istedikleri noktaya çekmek kendi lehlerine bölgede yeni dengeler oluşturma çabasındalar. Bu emperyalist, Siyonist sömürgeci faşist saldırılar karşısında kenetlenmek başta Rojava devrimi olmak üzere bölgede halkın örgütlü gücü ve öz savunmasını güçlendirmek temel görevdir. Bununla birlikte Filistin’de intifada, Kürdistan’da Serhildan şiarıyla halkların kardeşliği birlikte mücadelesini öne çıkarmak ve dünyanın her yerinde birlik, dayanışmayı büyütmekle bu haydutların politikaları yerle bir edile bilinir. 

Önceki İçerikCihatçı saldırıyı protesto eden 7 kişi tutuklandı
Sonraki İçerikSuriye’de son durum: Suriye Ordusu, HTŞ’yi Hama’dan püskürttü

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz