Stalin’e “Sovyet Faşizmi” Demek, Ekim Devrimi’ne ve Sosyalizme İhanettir

“Siz, beri işittiğimiz yasalcılardan daha cesur, daha tutarlı bir yasalcı olmaya söz vererek başladınız, ama şu ana kadar, tüm tasfiyecilerin çok önceleri söylediklerini yinelemekten başka bir şey yapmadınız.”(Lenin: “Tasfiyecilik Üzerine”, Sol Yayınları)

Fırat Dicle’nin “Rojava Sosyalizmin Son Durağıdır” Yazısında;

Reel sosyalizm çöktü, devletçiydi, otoriterdi, “şekilsel” kaldı; şimdi “demokratik sosyalizm” doğuyormuş, sosyalizmin “ilk adımı” atılıyormuş, “son durağı” bulunmuş. Stalin dönemi ise doğrudan “Sovyet faşizmi” diye yaftalanıp tarih çöplüğüne atılıyor.

Bu tez yeni değildir. 1956’da Khrushchev, 1968’de Eurokomünistler, 1980’lerde Gorbaçov, 1990’larda “üçüncü yol”cular aynı nakaratı tekrarlamıştı: “Eski sosyalizm öldü, yeni sosyalizm lazım.” Her defasında sonuç aynı oldu: tasfiye, teslimiyet, kapitalizme geri dönüş. Fırat Dicle’nin yazısı da bu revizyonist şemanın güncellenmiş bir tekrarıdır. Reel sosyalizmi “faşizm” diye karalayıp yerine “demokratik”, “toplumsal”, “cinsiyet eşitlikçi” bir sosyalizm ikame etmek, proletarya diktatörlüğünü değil “toplumsal uzlaşma”yı, sınıf mücadelesini değil “çok sesliliği” temel almaktır. Bu yolun sonu kapitalizmle uzlaşmadır.

Reel sosyalizmin “şekilsel kaldığı”, “özsel değişim yaratamadığı” iddiası, yetmiş yıllık Sovyet tarihini tek bir cümleyle silmeye çalışan burjuva tarih yazımının kopyasıdır. 1917’de Rusya yüzde 80 köylü bir ülkeydi; okuryazarlık oranı yüzde 20-25 civarındaydı, sanayi Batı’nın çok gerisindeydi. Kırk yıl sonra aynı ülke faşizmi yendi, 27 milyon can verdi, 1957’de uzaya ilk uyduyu gönderdi, 1961’de ilk insanı yörüngeye oturttu. Kadınlar 1917’de oy hakkı aldı; Batı’dan 20-30 yıl önce. Sağlık, eğitim, konut hakkı anayasal güvenceye kavuştu, tamamen parasızdı. İşçinin haftalık çalışma süresi 41 saate, sonra 36 saate indi; ücretli izin hakkı yasalaştı. Bunlar “şekilsel” midir? Hayır. Bunlar tarihin gördüğü en köklü özsel değişimlerdir; insanın insan tarafından sömürülmesinin fiilen kaldırıldığı, üretim araçlarının toplumsallaştırıldığı, sınıf egemenliğinin tersine çevrildiği bir toplumsal sistemdir.

Hata oldu mu? Oldu. Bürokratik yozlaşma yaşandı. Stalin sonrası dönemde revizyonist sapmalar derinleşti. Bunları tartışırız, aşarız, ders çıkarırız. Ama hataları bahane edip bütün sistemi “faşizm” diye karalamak devrimci eleştiri değil, karşı-devrimci hafiyeciliktir.

Ancak, herhangi bir sosyo-ekonomik sistemde olduğu gibi, sosyalizm da bir anda hâkim olamadı. “Tarihin sonu”ndan ve kapitalizmin sözde nihai ve geri döndürülemez “hakimiyeti”nden anti-bilimsel ve anti-tarihsel bir şekilde bahsedenler bunu dikkate almalıdır. 1980’lerin sonunda karşı-devrimci devrimlerle yaşanan geri adım, sınıf mücadelesinin yasalarını geçersiz kılmaz ve sosyalizmin gerekliliğini ve güncelliğini silmez. Aksine, kapitalist sistemin çelişkileri derinleşip yoğunlaştıkça –günümüzün küresel ekonomik krizleri iklim felaketleri ve emperyalist müdahaleleriyle– sosyalizmin gerekliliği güçlenecektir. Bu çelişkiler, yeni nesil işçi mücadelelerini ve devrimci hareketleri beslemektedir.

Stalin’e “faşist” demek, 27 milyon şehide hakarettir. 1941-45 arasında dünya faşizmini durduran, Berlin’e kızıl bayrağı diken, Auschwitz kapılarını açan Sovyet ordusunun komutanı Stalin’dir. Bugün eli kanlı faşistlere, Kürt cellâtlarına övgüler dizenler aynı ağızdan Stalin’e “faşist” diyebiliyor.

Türkiye’de kendini Marksist-Leninist olarak tanımlayan çevrelerin büyük kısmı bu ağır hakaretler karşısında sessiz kalıyor. Bu sessizlik tesadüf değildir; uzun yıllara yayılan ideolojik tükenmişliğin, teorik çapsızlığın ve devrimci irade kaybının sonucudur. “Birlik” adına, “güncel ittifak” adına Marksist-Leninist ilkelerden taviz verildikçe omurga kırıldı. Sonuç ortadadır: Reel sosyalizme, Lenin’e, Stalin’e açıkça küfür edilirken ses çıkaran neredeyse yok.

Sosyalizm “yeniden icat” edilmez; bilimsel temelleri üzerinde geliştirilir. “Devletsiz”, “iktidarsız”, “sınıf mücadelesiz” sosyalizm olmaz. Proletarya diktatörlüğü olmadan sosyalizm olmaz. Lenin’siz, Stalin’siz, reel sosyalizmin yetmiş yıllık birikimi olmadan sosyalizm olmaz.

Ekim Devrimi’nin 108. yılında bir kez daha hatırlatıyoruz:

Sosyalizm çökmedi. Reel sosyalizm, tüm hatalarına rağmen, kapitalizmden üstün bir sistem olduğunu pratikte kanıtlamıştır. O deneyimin kazanımlarını, derslerini ve şehitlerini gömmek isteyenler revizyonisttir, tasfiyecidir.

Yeni bir sosyalizm icat etmeye gerek yoktur. Bilimsel sosyalizmi, Marksizm-Leninizm’i savunmak, geliştirmek ve 21. yüzyıl koşullarına uygulamak zorundayız.

Yaşasın Büyük Ekim Sosyalist Devrimi!

Yaşasın Lenin-Stalin bayrağı!

Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!

Kahrolsun revizyonizm ve tasfiyecilik!

Coşkun Özdemir

Önceki İçerikVenezuela: Emperyalist Zincirin Kırılacağı Yer!
Sonraki İçerikROJAVA ÜZERİNDEN SOSYALİZME VE ONUN DEĞERLERİNE SALDIRILAR, ROJAVA RUHUNUN İNKÂRIDIR