19 Aralık 2000, Türkiye tarihinde faşist devletin devrimci tutsaklara karşı topyekûn savaş açtığı, kanlı ve karanlık bir gün olarak tarihe ve dünya halklarının hafızasına kazınmıştır. Faşist devlet, “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında gerçekte bir imha, teslim alma ve irade kırma harekâtı başlatmıştır. Türkiye’nin 20 hapishanesinde eş zamanlı olarak yürütülen bu saldırı; iş makineleri, ağır silahlar, gaz bombaları ve kimyasal maddeler kullanılarak bilinçli, planlı ve örgütlü biçimde hayata geçirilmiş bir katliamdır.
Faşist devletin dört gün süren bu saldırısında resmi rakamlara göre 30 devrimci tutsak katledilmiş, yüzlercesi ağır yaralanmış ve kalıcı sakatlıklarla yaşamaya mahkûm edilmiştir. Ancak gerçek bilanço, devletin gizlemeye çalıştığı üzere, açıklanan sayıların çok üzerindedir. 19 Aralık yalnızca devrimci tutsaklara yönelik bir hapishane operasyonu değil; halkın adalet, özgürlük ve eşitlik taleplerine karşı yürütülen sistematik bir bastırma ve sindirme politikasının açık ilanıdır.
Bayrampaşa Hapishanesi C-1 koğuşunda kadın mahpusların diri diri yakılması, faşist devletin çıplak şiddetinin ve sınırsız pervasızlığının en açık göstergelerinden biridir. Ümraniye, Çanakkale, Bursa, Uşak, Adana ve Çankırı hapishanelerinde yaşanan vahşet ise bunun münferit değil, merkezden planlanan bir devlet politikası olduğunu kanıtlamıştır. Silahsız, savunmasız ve kuşatma altındaki tutsaklara karşı gerçekleştirilen bu saldırı, tartışmasız bir katliamdır.
Devlet, saldırının gerekçesini F Tipi hapishanelere geçişi dayatmak ve açlık grevleri ile ölüm oruçlarını sonlandırmak olarak sunmuştur. Oysa gerçek amaç; devrimci iradeyi teslim almak, direnen tutsakları iradesizleştirmek ve tüm topluma gözdağı vermektir. 19 Aralık, zindanlardan yükselen direnişi boğmak için yürütülen kirli bir savaşın adıdır.
Bu katliamın sorumluları bugüne kadar hesap vermemiştir. Emri verenler, planlayanlar ve uygulayanlar yargılanmamış; aksine ödüllendirilmiştir. Dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’un 2004 yılında “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile ödüllendirilmesi, faşist devletin cezasızlık politikasının açık bir itirafıdır. Bayrampaşa ve Ümraniye davaları zamanaşımı ve delil yetersizliği bahaneleriyle kapatılmıştır.
Katliamdan sağ kurtulan devrimci tutsaklar F Tipi hücrelere sürülmüş; ağır tecrit, işkence ve baskı koşulları altında tutulmuştur. Uydurma disiplin cezaları ve yeni davalarla cezalandırılan tutsaklar üzerinden 19 Aralık, zindanlarda kalıcı bir rejime dönüştürülmüştür.
Bugün ise faşist devlet, F Tipleriyle teslim alamadığı devrimci iradeyi bu kez “kuyu tipi” hapishanelerle canlı canlı betona gömmeye çalışmaktadır. Tecrit derinleştirilmiş, izolasyon mutlaklaştırılmış; zindanlar bilinçli biçimde birer mezara dönüştürülmek istenmektedir.
Bugün hapishaneler hâlâ işkence, tecrit ve hak gasplarının merkezidir. 2022’nin ilk 11 ayında en az 61 tutsak hastalık ya da diğer nedenlerle yaşamını yitirmiştir. Çıplak arama, kelepçeli muayene, keyfi disiplin cezaları ve mutlak tecrit uygulamalarıyla zindanlar birer sindirme mekânına çevrilmiştir. Ancak devrimci tutsaklar, tüm bu saldırılara rağmen devrimci iradeden ve direnişten asla vazgeçmemiştir.
Aradan geçen bunca zamana rağmen zindanlarda ortak direnişin örülmesindeki zafiyet ne yazık ki devam etmektedir. Birçok alanda olduğu gibi bu konuda da Türkiye devrimci hareketi, nedenleri ve sonuçlarıyla yeterince yüzleşememiş; eleştiri–özeleştiri temelinde ortak bir hat oluşturamamıştır. Bunun yerine, eleştiri adı altında birbirini suçlayan tutumlar sürmektedir. Bugün kuyu tipi hapishanelerin gündemde olduğu bir süreçte bu zafiyet daha da derinleşmiş; ortak bir iradenin oluşturulmasının önünde ciddi bir engel olarak durmaktadır.
19 Aralık’ta ve sonrasında, faşizme karşı süren direniş, kırılamayan irade ancak öncesi ve sonrasında yaşanan hatalar, bu hatalara sebep olanlar işin bu boyutlarının üzerinden atlamakta, ancak bu kabul edilemez. Bazıları suç niteliğindeki bu tarihsel hata ve günahların dürüst ve devrimci bir özeleştirisinin yapılmasından kaçılamaz!.. Öncesi ve sonrasında sergilenenlerle birlikte 19 Aralık’ın direnişçi tutumuna sahip çıkmak, ona gereken saygıyı göstermek ancak böyle bütünsel devrimci bir muhasebe yapmakla mümkündür.
19 Aralık, teslim olmayanların, boyun eğmeyenlerin ve iradesini zalimlere karşı savunanların direniş günüdür. Katledilen yoldaşlarımızı saygı ve öfkeyle anıyoruz. Onların bıraktığı mücadele mirası bugün zindanlarda, sokaklarda ve direniş alanlarında yaşamaktadır.
Bizler; devrimci tutsakların aileleri, yakınları, dostları ve yoldaşları olarak bu katliamın hesabını sormaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Faşizme, işkenceye ve tecride karşı mücadeleyi büyütecek; adalet ve özgürlük mücadelesini kararlılıkla sürdüreceğiz.
19 Aralık Katliamını Unutmadık, Unutturmayacağız!






