Gazeteleri açın, onlarda ülkenin siyasal ve toplumsal tablosunu görmek mümkün. Televizyon, televizyon kanallarındaki programları, reklamları, kendilerine daha fazla izletmek için yaptıkları şaklabanlıkları izleyin. Radyolara bakın, bir ülkenin şarkılarına, filmlilerine, romanlarına, şiirlerine bakın, halkı, halkın davranışlarını, düşüncelerini eğilimlerini, ruh halini ve bütün bunların nedenlerini görürsünüz, bulursunuz. İdeolojik egemenliği bu devasa aletler istese de istemese de size pek çok şeyi verir.
Yalnızca söyledikleriyle, gösterdikleri, yaptıklarıyla değil, söylemediği, göstermediği şeylerle, saklamak istedikleriyle de anlatırlar. Anlayana, anlamasını bilenler için.
Yalan söylüyorlar, yalan söylemek zorundalar, çünkü düzenden umudunu kesmiş, fakat boyun eğdirmek kendi çürümüş, yozlaşmış düzenlerinin bir parçası haline getirmek istedikleri bir halk var karşılarında. Onların yalanlarının, alçaklıklarının, bütün o göz boyamalarının dozu arttıkça rüşvetlerinin, dolaplarının, yolsuzluklarının, hırsızlıklarının havadan para kazanmalarının işkence, katliam ve zulümlerinin de dozu artmış demektir.
Halk düzenden umudu kestikçe, onlar halkın düzeni olan umudu arttırmak için her türlü yolu kullanıyorlar. Gazeteleriyle, televizyonlarıyla, sosyal medyada oluşturdukları trol ordularıyla, ipe sapa gelmez sahte umutlar, şaklabanlıklarla, soytarı din tüccarlarıyla halkı kandırma peşindeler.
Tüm bunlarda yetmezse düzen yeni umutlar yaratır, sunar önlerine. Yeni siyasal liderler çıkarırlar. Eski köhnemiş siyasi liderleri cilalayıp yeniymiş, ya da değişmiş olarak tanıtılır. Partiler ve seçimlerin bütün dertlerin, sorunların üstesinden gelecekmiş gibi gösterirler.
Siyasal çatışmaların içinde nerede karalanan, aşağılanan, yerin dibine batırılmaya çalışılan şey varsa halka umut edilmeye çalışılır. Düzen kendi karşıtlarını, düşmanlarını halkın hafızasından silmek için elinden ne gelirse yapar, yapmaktadırlar. Eğer halkın hafızasında yer etmeyi engelleyememişse, bu kez karalama kampanyasını hayata geçirirler.
Halk düzenden memnun değildir, düzene karşı öfkelidir…
Herkes şikâyet eder halinden. Çünkü halk şikâyetçidir ve gerçek muhaliftir. Parti liderleri, iktidardakiler dahil bütün politikacılar, patronlar allı pullu sanatçılar, üniversite rektörleri yaşamlarından, yaşananlardan ve düzenlerinden şikâyetçidir.
Açlıktan, yoksulluktan intihar edenler, bedenini pazarlamak zorunda kalanlar, üniversite öğrencilerinin gelecekten umudu yoktur. Üniversitelere sınavla girebiliyor ve bu sınavlara bir milyona yakın öğrenci katılıyor. Bunların büyük çoğunluğu üniversite kapılarından geri dönüyorsa, düzenin gençliğe vaat ettiği bir şey yok demektir. Üniversiteden mezun olmak artık yalnızca işsizliğin garantisidir.
İşsizlik, gizlisi açığıyla çığ gibi büyümekte. Sokaklar işsizlerle doluyken, işi olanlar da bir yanda ağır bir sömürünün, baskının ve işsiz kalma tehdidi altındadırlar. Bir tek kişinin aldığı ücret, bir ailenin geçimine yetmez hale gelmiştir. Düzen rakamlarla, gösterişle oluşturduğu tüketim kalıpları peşinde taksitli yaşama mahkûm ettiği, taksit ödemelerinin gerginliğiyle yaşayan insanların düzenden yana bekledikleri bir şey yoktur.
Kürt halkı tüm baskı katliyam, asimilasyon, tutuklamalara rağmen artık yeter diyor. Kendi kimliğine sahip çıkmanın onuruyla, kurşunlara, kimyasal bombalara, işkence ve zindanlara, katliam, yıkımlara karşı “ben varım” diyor. Yanmış, yıkılmış şehirlerin, köylerin ardında, sürekli bombalanan, suikastlara maruz kalmanın öfkesini, kinini görebilirsiniz.
İşçi, esnaf, memur, köylüsü, yaşlısı genci bütün bir emekçi halk, zaman ve hayat pahalılığının ortasında evlerde, işyerlerinde, sokakta, fısıltıyla, ya da açık açık düzenin onun cehennem ettiği yaşamdan, sorunlardan konuşuyor. Onun gönlünden korkmadan çekinmeden söyleyebilmek, isteyebilmek geçiyor. Halk her gün, her an giderek daha fazla düzenden memnuniyetsizliğini, öfkeyi biriktiriyor. Bütün o kendisine saygısı kalmamış; “sosyalizm bitti, tükendi, sistem içi mücadeleyle bazı şeyler değiştirmek daha gerçekçi” diyen şarlatanlara rağmen, düzenin talihsizliği buradadır. Biriken bu muhalefet onun sonunu hazırlıyor. Baskı, terör, yalanlarla ve bütün sahte umutlarla, onları bu sonun gelmesini uzatmayı amaçlıyorlar.
Düzenin siyasi partileri tükenmiştir artık. Parti toplantılarına devlet yöneticilerinin konuşmalarına zoraki insanlar toplamaktalar. Gösterişli mitingler gerilerde kalmıştır. Parti binaları, lokaller giderek daha fazla boşalıyor. İnsanlar bu lokallere çıkar için gidiyor. Halkın partilere, parlamentoya güveni kalmamıştır ve çoğunluğun partilerle bağı seçimden ve seçime oy atmadan öteye gitmez. Onlar en sağdan en sola bütün partileri birbirinden fazlaca ayırmıyor.
Düzen çürüyor, siyasal, ekonomik, askeri mekanizmaları çürüyor. Ahlakları moral değerleri ile çürüyor ve çürürken de bütün bir toplumu da beraberinde çürütmek için ellerinden geleni esirgemiyorlar.
Halk düzenden umudunu kesmiş, güvenebileceği umut kapları arıyor. Halkın umudu olmak, onun güvenebileceği bir odak olmak emekçi haklar için savaşan, mücadele eden bizlerin boynunun borcudur.
Vahşetin nedeni sömürü sisteminin sürdürülmesidir. Düşmanlık ise halklaradır, çaresi ise devrimdir.
Halkın umudu olmak onun sarılabileceği bir dal olmak, onun kurtuluş yolunu gösteren, onu ayağa kaldıran bir güç olmak, daha fazla emek ve daha fazla çaba, daha fazla özveri gerektiriyor.
İşin bir kenarından tutanlar, dört elle sarılmayıp nasıl olsa yaparız anlayışıyla hareket edenler halkın umudu olamazlar.
Umut olmayı tarihimizden öğrenerek, geçmişten geleceğe yürüyebilmektir. Ölümsüzlerimizin bizlere gösterdiği gibi, bitmez tükenmez bir sabır ve inatla işine sarılmayı becerebilenlerin işidir bu.
Umut olmak, inançları, kararlılıkları, kırık dökük olanların işi değildir. Umut olmak sosyalizmi inancıyla, kararlılıkla sahiplenmek, halkın umudu olmak, mücadelenin ve savaşın orta yerde teslim olmayanların kararlı duruşları ve fedai ruhla kendisini sunanların işidir.
Umut olmak önder olabilmeyi gerektirir. Aydınlık bir beyin, halka olan sonsuz bir bağlılığı gerektirir.
5 Temmuz 2023