Maraş Katliamı, Türk faşizminin kanlı yüzünü en çıplak haliyle ortaya seren tarihsel bir dönemeçtir. 19–26 Aralık 1978’in günlerinde Maraş’ta yaşananlar ne bir “provokasyon”, ne “kontrolden çıkan halk hareketi”, ne de “karşılıklı çatışma”dır. Maraş, devletin bilgisi, onayı ve fiili desteğiyle örgütlenen faşist bir katliamdır. Sermaye düzeninin kriz anlarında nasıl kana, pogroma ve linç siyasetine sarıldığının canlı kanıtıdır.
1970’li yıllar boyunca yükselen işçi sınıfı mücadelesi, grevler, direnişler ve devrimci örgütlenmeler burjuva düzenini sarsmıştı. Egemen sınıf bu yükselişi durdurmak için yalnızca polisi ve ordusunu değil, faşist çeteleri de sahaya sürdü. MHP ve ona bağlı paramiliter yapılar, işçi sınıfına ve ezilenlere karşı sermayenin vurucu gücü olarak örgütlendi. Faşizm, bu topraklarda bir “aşırılık” değil; düzenin sigortası, burjuva iktidarın ta kendisidir.
Maraş’ta sahnelenen senaryo bilinçliydi. Aleviler, Kürtler, devrimciler ve emekçiler hedefe kondu. Dinsel gerilim, milliyetçi zehir ve anti-komünist histeri sistemli biçimde körüklendi. “Din elden gidiyor” yalanıyla yoksul Sünni emekçiler Alevi komşularına karşı kışkırtıldı. Faşist propaganda, sınıfsal öfkeyi gerçek sorumlulara değil, ezilenlerin kendisine yönlendirdi. Böylece yoksul yoksula kırdırıldı, sermaye düzeni korunmaya alındı.
Katliam günlerinde faşist güruhlar sokak sokak dolaştı; evler yakıldı, insanlar diri diri ateşe verildi, kadınlara tecavüz edildi, çocuklar katledildi. Atılan sloganlar her şeyi açık ediyordu: “Alevileri öldürün”, “Komünistlere ölüm”, “Yaşasın Türkeş”. Polis ve asker ya seyirci kaldı ya da fiilen yol açtı. Devlet, Maraş’ta faşistlerin arkasında saf tuttu. Katliam durdurulmadı; tamamlanması beklendi.
Resmi rakamlar yüzü aşkın insanın öldürüldüğünü söylerken, gerçek bilanço çok daha ağırdır. Maraş’ta yalnızca insanlar değil, birlikte yaşama ihtimali de hedef alındı. Amaç korku yaratmak, devrimci hareketi ezmek ve işçi sınıfını teslim almaktı. Bu amaçta Maraş, Çorum ve benzeri katliamlar bir zincirin halkalarıydı; nihai hedef 12 Eylül askeri darbesiydi.
Katliamdan sonra olanlar da en az katliam kadar öğreticidir. Faşist katiller serbest bırakıldı, devrimciler yargılandı, işkenceden geçirildi, zindanlara atıldı. Dosyalar kapatıldı, gerçekler örtbas edildi. Devlet, faşizmi akladı; faşizm devleti tahkim etti. Maraş’ın unutturulması bilinçli bir tercihti. Çünkü unutturulan her katliam, yenilerinin önünü açar.
Bugün Maraş’ı hatırlamak bir anma meselesi değil, devrimci bir görevdir. Maraş, faşizme karşı mücadelenin lafla değil, örgütlü güçle kazanılacağını gösterir. Mahalle mahalle, işyeri işyeri, fabrika fabrika birleşmeden; Alevi’siyle Sünni’siyle, Türk’üyle Kürt’üyle işçi sınıfı tek cephe olmadan faşist saldırılar püskürtülemez. Maraş’ın en acı dersi budur.
Bu nedenle ihtiyaç duyulan şey açıktır: Faşizme karşı birleşik işçi cephesi. Faşist çetelerin arkasındaki devlet-sınıf ilişkisini teşhir eden, katliamların hesabını soran, sokakta ve üretim alanlarında birleşen bir devrimci hat. Maraş Katliamı’nın hesabı sorulmadan bu topraklarda gerçek bir adalet mümkün değildir.
Maraş’ı unutma. Unutturma. Faşizme karşı birleş, örgütlen, mücadele et.






