Roboskî Katliamı, bu devletin “yanlışlıklar yapan” bir yapı değil; bilinçli, örgütlü ve sınıfsal bir ölüm makinesi olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. 28 Aralık 2011’de Şırnak Uludere’ye bağlı Roboskî’de, Soykırımcı Türkiye devletinin savaş uçakları 19’u çocuk 34 Kürt emekçiyi paramparça etmiştir. Bu bir kaza değil, bu bir cinayettir. Fail bellidir: Faşist devlet ve onun silahlı aygıtları.
Katledilenler ne “kaçakçı” ne de “tehdit”ti. Katledilenler, kapitalist sömürünün ve sömürgeci inkârın yoksulluğa mahkûm ettiği Kürt köylüleriydi. Devletin yıllarca göz yumduğu, denetlediği ve fiilen yönettiği sınır geçim pratiği, bir gecede devletin silah namlusunda “hedef” hâline getirilmiştir. Saatlerce İHA’larla izlenen bu insanlar, bilerek ve isteyerek bombalanmıştır. Bu nedenle Roboskî, bir “istihbarat hatası” değil; önceden bilinen, planlanan ve uygulanan bir sınıf ve ulus katliamıdır.
Bu coğrafyada devletin dili nettir: Yoksul Kürt emekçinin hayatı değersizdir. Bombalar yağarken devlet “güvenlik” demiştir. Çocuklar parçalanırken devlet “terör” demiştir. Ardından yaralılar saatlerce karda, kan içinde bırakılmış; ambulanslar gönderilmemiş yaşatmak değil, öldürmek tercih edilmiştir. Böylece katliam yalnızca havadan değil, örgütlü devlet ihmaliyle yerde de sürdürülmüştür.
Sonrasında devreye giren yargı ve Meclis mekanizmaları, adalet üretmek için değil, devlet suçunu aklamak için çalışmıştır. Askeri Savcılığın takipsizlik kararı, bu devletin kendi katillerini asla yargılamayacağının açık ilanıdır. TBMM’de kurulan komisyonlar ise gerçeği açığa çıkarmak yerine dosyayı gömmüş, “vur emrini kim verdi?” sorusunu özellikle cevapsız bırakmıştır. Çünkü emir zinciri açıktır.
Roboskî, faşist soykırımcı devletin tarafsız bir yapı değil; egemen sınıfların ve sömürgeci iktidarın silahlı bekçisi olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Bu düzende cezasızlık bir sapma değil, sistematik bir yönetim biçimidir. Kürt halkına, emekçilere, yoksullara karşı işlenen suçlar bilinçli biçimde cezasız bırakılır; çünkü devlet kendi suçunu yargılayamaz.
Bugün Meclis’e düşen sorumluluk, bir “araştırma” yürütmek değil; hesap vermektir. Ancak burjuva parlamenter sistemden gerçek adalet çıkmayacağı da açıktır. Roboskî’nin adaleti, komisyon raporlarında değil; ezilenlerin örgütlü mücadelesinde yatmaktadır. Hakikat, devletin izin verdiği ölçüde değil; onun duvarlarını yıkarak ortaya çıkar.
Roboskî Katliamı unutulmayacak.
Roboskî affedilmeyecek.
Roboskî, bu devletin siciline kanla yazılmış bir suç olarak kalacaktır.
Gerçek adalet, bu katliamları üreten düzen yıkılmadan mümkün değildir. Soykırımcı faşist devleti teşhir edilmeden, cezasızlık rejimi parçalanmadan, Kürt halkının ve emekçilerin özgürlüğü kazanılmadan Roboskî’nin hesabı sorulmuş olmayacaktır.
Roboskî bir geçmiş değil; devrimci bir hesaplaşma çağrısıdır.






