ELEŞTİRİ ADI ALTINDA DEVRİMCİ TARİHİ KARARTMA VE ÇARPITMA GİRİŞİMLERİ KİMSEYE BİR ŞEY KAZANDIRMAZ

Elimize posta kanalıyla ulaşan bu açıklamayı günceliği ve önemi nedeniyle yayınlıyoruz

Etkin Haber Ajansı’nda Veysel Baran imzasıyla yayınlanan ve Halk Cephesi’ni hedef tahtasına oturtan yazı, “tarihe açıklık getirme” kisvesi altında devrimci tarihe karanlık bir perde çekmeye çalışan bir yaklaşım sergilemektedir. Eleştirinin devrimci sorumlulukla değil, siyasal rövanş duygusuyla kaleme alındığı daha ilk satırdan bellidir.

Eleştiri, devrimci gelenek içinde bir haktır. Ama devrimci tarihe kin kusmak, bedel ödemişlerin adını karalamak, mücadele hafızasını bulandırmak hak değil, olsa olsa tarih karşısında sorumsuzluktur.

Her devrimci bilir: Eleştiriyle düşmanca tutumu birbirine karıştırmamak, devrimci kimliğin en temel ölçüsüdür.

Yazıyı kaleme alan; “tarih baştan alınmalı” sözünün altını doldurur gibi görünmesine rağmen, tarihi kendi siyasal komplekslerine uygun şekilde seçip biçtiği ortadadır. “… hapishanelerden önce işkence merkezlerindeki direnişler var. Merkez Komitesi üyeleri şahsında partilerin, örgütlerin sınavı orada başladı” diyerek niyetini dışa vuruyor. Aklı sıra artık dillere pelesenk olan saldırı dalgasını tekrarlayarak siyasi yozlaşmanın diliyle konuşuyor. Ancak tarih bütünlüktür. Seçerek anlatan tahrif eder. Tahrif eden de devrimci sorumluluğun dışına düşer.

Evet, tarih baştan alınacaksa en baştan alınmalıdır: Devrimci Sol’un militanları ve kadroları düşmanın kuşatmalarında son mermilerine kadar çatışarak şehit düşerken; aynı süreçte ve sonrasında MK ve MK düzeyindeki kimi kadroların düşman kuşatmasında teslim olmaları da tarihin ayrılmaz bir gerçeğidir. Savaşın içinde kahramanlıklar da ihanetler de olur; bunu en iyi onların bilmesi gerekir. Bu hakikat gizlenerek devrimci tarih yazılamaz.

Yazıyı kaleme alan mensubu olduğu yapının, “ayrılık süreci”nde Halk Cephesi’ne yakın tavır aldığı, hatta bir dönem Halk Cephesi’nden daha fazla “Halk Cephesi” gibi davrandığı bilinen bir gerçektir. Bugün bu geçmişin tümüyle görmezden gelinerek sergilenen saldırgan üslubun kökeninde işte bu yüzleşmekten kaçış yatmaktadır. Ne olduysa 19 Aralık saldırısıyla aralar açıldı.

Önce bu tarihle, bu ağır bilanço ile yüzleşmek; başta Türkiye halkları ve devrimci hareket olmak üzere açık bir özeleştiri vermek zorundasınız. Kendi siyasi bagajınızı temizlemeden başkalarına tarih dersi vermeye kalkmak inandırıcılıktan uzaktır. Bu, yalnızca politik olarak tutarsız değil, aynı zamanda devrimci etik ve sorumluluk anlayışıyla da bağdaşmaz. Devrimci mücadelede ölçü, önce kendi yanlışlarıyla hesaplaşmak; başkalarına söz söyleyecekse bunu temiz bir zeminden söylemektir.

“Bu gelenek çok hain, kontrgerilla çocuğu” iddiası, tarihsel gerçekliğe değil, öznel husumetlere yaslanmaktadır. Bedri Yağan ve düşman kuşatmasında son mermisine kadar çatışarak ölümsüzleşirken dillerinde sloganlarla direnen devrimcileri “hain, kontra” gibi sıfatlarla anmak, asla devrimcilerin değil, devrimcilere düşmanlık besleyenlerin sözlüğünde rastlanabilir. Devrimci mirasın üzerine bu tür ifadelerle gölge düşürülemez. Bu seviyesiz iddiaların, devrimci hafızada hiçbir karşılığı yoktur ve bu tür dili kullananlar yalnızca kendi karakterlerini ele vermektedir.

Yazıyı kaleme alanın ayrılığın gerekçesi olarak “1991 Temmuz ve 1992 Nisan darbeleri göğüslenemedi” tespiti ise tamamen kurguya dayalı kendi ruh halidir. Çünkü bugün hedef gösterdiği tüm yoldaşlar -askeri eğitim kampındakiler dahil – ülkeye dönmüş, düşmanın kuşatmasını devrimci kararlılıkla karşılamış ve çatışarak şehit düşmüşlerdir. “…darbeleri göğüslenemedi” belirlemesi, yoldaşlarımızın pratikleriyle zaten çürütülmüştür. Ama yazmaya çalışan “yazarın” iddiası gibi olsaydı, askeri eğitim kampında birileri gibi rotayı Avrupa’ya çevirirlerdi, ülkeye değil. Bu çıplak gerçeğin karşısında zihinlerde üretilen senaryoların hiçbir hükmü yoktur. Düşman kuşatmasında çatışarak ölümsüzleşenlerin kanlarıyla duvara yazı yazmaları senin ufkunun alabileceği bir şey değildir.

Devrimci ilkelerden, ahlaktan, duruştan söz edip sıra çatışarak yaşamını yitiren yoldaşlara hakaret etmeye gelince tüm ilkeleri bir kenara itmek devrimci bir tutum değildir. Devrimci olan ölçüyü bilir. Devrimci olan düşman diliyle konuşmaz.

Madem “muhasebe” diyorsunuz, öyleyse buyurun gerçek bir muhasebe yapalım. Tek taraflı seçilmiş örneklerle tarih yazılmaz. Gerçek muhasebe, 1980 askeri darbesinden bugüne kadar tüm siyasi yapılarda kimlerin nasıl davrandığını, kimlerin çözülüp kimlerin direndiğini, kimlerin ilkesine sadık kalıp kimlerin yoldan çıktığını kapsar. Ve ancak bu bütünlüklü değerlendirme yapıldığında, kimlerin hakikatin yanında durduğu, kimlerin ise kendi çıkarlarını tarihsel gerçeğin önüne koyduğu açıkça görülecektir.

Gerçek bir değerlendirme, sadece bir geleneği suçlamaya çalışanların işine yaramaz; tam tersine bütün yapıların aynaya bakmasını gerektirir. Bu yüzden buyurun: 1980’den bugüne her yapının, her çizginin, her kadronun muhasebesi yapılsın. Bu muhasebe, devrimcilerin değil, ancak devrimci olma iddiasında olup tarih karşısında eğrilip bükülenlerin korkacağı bir muhasebedir.Tarihin ve devrimci mirasın aynasında yüzleşmekten korkanlar, gerçekleri görmezden gelerek kendi itibarlarını korumaya çalışır; ama kaçış, onları hiçbir zaman kurtaramaz. Zamanla itibarlarını yitirirler ve bu psikolojik yıpranma önce kişide başlar, ardından yapıya sirayet eder; bu durum asla değişmez.

Gerçeklerden kaçanların saldırganlaştığı yerde devrimcilerin görevi nettir: Tarihi tahrif ettirmemek, devrimci mirası çarpıttırmamak, eleştiri adı altındaki husumeti boşa çıkarmak.

Devrimci tarih, kişisel hesaplaşmaların değil; bedel ödemişlerin mirasıdır. Bu miras ne karalanabilir ne de ucuz polemiklere kurban edilir.

Yoldaşlarımızı karalamaya kalkışanlar şunu iyi bilsin; Devrimci hakikat, en gürültülü yalanların bile perdesini yırtar ve hak edenleri tarihin çöplüğüne gönderir. Hiçbir kirli söz, yoldaşlarımızın duruşu karşısında ayakta kalamaz.

NOT: Böylesi gereksiz, mücadeleye ve devrimci kurumlar arası ilişkilere zarardan başka hiçbir yarar sağlamayacak bir tartışmaya yanıt vermek, aslında istemezdik. Ancak, tarihsel olarak devrimci harekete ve şehitlerimize yönelik yapılan saygısızlık karşısında buna zorunlu kaldık.

Devrimci Cephe

5 Aralık 2025

Önceki İçerik
Sonraki İçerikAlmanya’da Zorunlu Askerliğe Karşı ulke genelinde Okul Grevi ve Gösteriler