“Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir.”
Dünyanın dört bir yanında savaş çanları çalıyor. Emperyalist bloklar arasındaki çelişkiler derinleşirken, Filistin’de süren soykırım, Ukrayna’daki vekâlet savaşı, Tayvan üzerinden Asya-Pasifik’te tırmanan gerilim, yeni bir emperyalist paylaşım savaşının yaygınlaştığını ilan ediyor. Sermaye sınıfı, krizden çıkışı faşizmi tırmandırmakta, halklara dizginsiz şiddet dayatmakta arıyor.
Ortadoğu, bu savaş düzeninin başlıca cephelerinden biri ve önemli bir cephe. ABD ve İsrail’in kanla çizdiği haritalar; halkları parçalamak, devletleri yeniden dizayn etmek ve direnişi tasfiye etmek üzerine kurulu. Tam da bu tarihsel eşikte, Türkiye faşist devleti de rotasını yeniden belirliyor. AKP-MHP iktidarı, emperyalist merkezlerle birlikte Ortadoğu’ya dönük yeni bir ittifak arayışı içinde. Bu rotada, Kürt hareketinin silahsızlandırılarak sistem içine entegre edilmesi; sözde bir “çözüm” ve “barış” adı altında devrimci dinamizmin tasfiyesi hedefleniyor.
Kürt özgürlük hareketi, girdiği yeni süreçle birlikte yarım asrı aşan silahlı mücadeleyi sembolik bir törenle sona erdirdiğini ilan etti. Erdoğan’ın günlerce kamuoyuna “müjde” olarak duyurduğu açıklama ise ne halkın yoksulluğuna ne Kürt halkının özgürlük taleplerine ne de temel insani haklara dair bir çözüm içeriyordu. AKP-MHP ve DEM Parti iş birliği, Türk-Kürt-Arap ittifakıyla faşizan rejimi kalıcılaştıracaklarını ilan etti. Bu aynı zamanda toplumsal mücadelelerin tasfiyesi ve sistem içi bir “uzlaşma” dayatmasıdır.
Erdoğan-Bahçeli ikilisinin bu yeni döneme dair mesajı nettir: İçeride AKP-MHP-DEM üçlüsüyle birleşik bir saldırı konsepti; dışarıda Türk, Kürt ve Arap ittifakıyla Ortadoğu’nun yeniden dizaynı… DEM Parti, “birlikteliğimiz süreç temellidir” açıklaması yapsa da, 19 Mart’ta gençliğin sokağa çıkmasına, işkence, taciz ve gözaltılara karşı sessizliği, Meclis başkanın seçiminde AKP-MHP adayını desteklemesi ile pratikle teorideki tutarsızlık nedeniyle yaptıkları açiklama güven vermemektedir.
Bu açıklamalar, Ortadoğu’daki emperyalist yol haritasının ilanıdır. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) özü; halkların özgürlük arayışlarını tasfiye etmek, bölgenin tüm zenginliklerine el koymak, İran’ı etkisizleştirmek, Çin’i İpek Yolu projesinden uzaklaştırmaktır. Türkiye’nin bu projedeki rolü ise halkları mezhep ve etnik kimlikler üzerinden ayrıştırarak kontrol etmektir. Trump döneminde Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey ve Suriye Temsilcisi William Roebuck’un da belirttiği gibi, Öcalan’ın “PKK’nin feshi ve silahların bırakılması” çağrısı bu planın bir parçasıdır demekteler. Ortaya çıkan tabloya baktığımızda; 2015 Newroz mesajındaki “İslam bayrağı altında birleşme” vurgusu ise, Malazgirt-Kudüs ekseninde Kürt isyan liderlerinin ve Aleviliğin yok sayılmasıyla aynı ideolojik düzleme denk düşmektedir.
Türkiye, AKP eliyle yıllardır emperyalist projelere taşeronluk yapmaktadır. Irak işgalinden Arap Baharı’na, Libya’dan Suriye’ye kadar her cephede, çeteleri donatıp eğiterek bölgesel kontrgerilla faaliyetlerinin baş aktörü olmuştur. “BOP Eş başkanı” olmakla övünen Erdoğan, dökülen kanların ve yaşanan acıların doğrudan sorumlusudur. Bugün Erdoğan’ın planı, Trump’ın temsilcisiyle örtüşmektedir: Ortadoğu’da yeni bir düzen, yeni bir dizayn ve halkların iradesine karşı açık bir savaş.
Bu süreçte CHP’ye dönük saldırı dalgası da yalnızca seçim anketlerine bağlı değildir. Asıl hedef, emperyalist projelerin tam olarak uygulanabilmesi için devletin niteliğinin kalıcı biçimde değiştirilmesidir.
Öcalan’ın açıklamalarından anlıyoruz ki, başlayan bu süreç Bahçelinin mecliste el sıkması ve ardında yaptığı çağrıyla değil devlet yetkilileriyle aylar süren bir hazırlığın ürünüdür. PKK’nin feshi ve mücadelenin silahsızlandırılması, esas olarak Kürt siyasal hareketinin emperyalist planlara eklemlenmesidir. Adına ne denirse densin – “barış”, “demokrasi”, “terörsüz Türkiye” – hedef; mücadeleyi sistem içine çekerek halkları pasifize etmektir. DEM Parti ne söylerse söylesin, sürece dair pratik pozisyonu bu çerçevede şekillenmektedir.
Tüm bu gelişmeler ve yapılan hesaplar karşısında bize düşen görev açıktır: Halkların birleşik devrimci cephesini örmek! Emperyalist projelerin, işbirlikçi rejimlerin, uzlaşmacı çizgilerin karşısına, halkların devrimci seçeneğini dikmek!
Kürt halkının haklı talepleri, işçi sınıfının mücadele birikimi, Alevilerin inanç özgürlüğü mücadelesi, kadınların yaşam direnişi, gençliğin geleceksizlik isyanı birleştikçe bu rejim yıkılacaktır.
Bugün görev; emperyalizme, faşizme ve Siyonizm’e karşı, emperyalist haydutların planlarına karşı, demokratik halk devrimi perspektifiyle mücadeleyi büyütmek, bu temelde devrimci birliğin zeminini yaratmaktır.
Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya, Asya’dan Afrika’ya kadar dünyanın dört bir yanında savaşı dayatanlara karşı halkların birliği, dayanışması ve enternasyonal devrimci mücadeleyi büyütmektir. Ülkemizde ve coğrafyamızda; Kürt, Türk, Arap, Laz, Ermeni, Alevi, Süryani, Ezidi, Sünni ve tüm ezilen halkların kurtuluşu ortak mücadelededir!